Activity

Sirkeci-Balat (06.01.2022)

Download

Trail photos

Photo ofSirkeci-Balat (06.01.2022) Photo ofSirkeci-Balat (06.01.2022) Photo ofSirkeci-Balat (06.01.2022)

Author

Trail stats

Distance
7.29 mi
Elevation gain
535 ft
Technical difficulty
Easy
Elevation loss
535 ft
Max elevation
298 ft
TrailRank 
54
Min elevation
30 ft
Trail type
One Way
Moving time
3 hours 59 minutes
Time
5 hours 36 minutes
Coordinates
1865
Uploaded
January 6, 2022
Recorded
January 2022
Share

near Eminönü, İstanbul (Türkiye)

Viewed 177 times, downloaded 4 times

Trail photos

Photo ofSirkeci-Balat (06.01.2022) Photo ofSirkeci-Balat (06.01.2022) Photo ofSirkeci-Balat (06.01.2022)

Itinerary description

https://tr.wikipedia.org/wiki/Balat,_Fatih


Balat İstanbul'un Fatih ilçesinde Haliç kıyısında Ayvansaray ile Fener arasında bir semttir. Balat adı, Rumca saray anlamına gelen palation kelimesinden gelmektedir, surlardaki Blaherna Sarayı'na yakınlığından ötürü semt bu adla tanınmıştır.[1][2]

İstanbul tarihinde Balat'ın özel önemi, İspanya'dan gelen Yahudilerin buraya yerleştirilmesi ve yakın zamanlara kadar buranın başlıca Yahudi mahallesi olarak varlığını sürdürmesidir. Ayrıca Yahudilerin Balat çevresine yerleşmeleri Gürcistan Yahudilerini de bu bölgeye çekmiştir. İspanya'da Engizisyon'dan kaçan Sefardim kolundan Yahudiler II. Bayezid'in davetiyle İstanbul'a gelmişlerdi. 15. yüzyıldan itibaren İstanbul'un Musevi toplumu Balat'ta ve Haliç'in karşısında Hasköy'de oturmuştur.[3] Yahudi evlerinden günümüze kalan örnekler mahallenin içlerine doğru çoğalır. Bunlar genellikle üç katlı, dar ön yüzlü, ikinci ve üçüncü katlarında cumba gibi çıkmaları olan binalardır.

Eski Balat kapısından içeri girildiğinde sağ tarafta Yanbol Sinagogu, az ilerisinde de Makedonya'nın Ohri kasabasından gelen Yahudilerin yaptırdığı Ahrida Sinagogu bulunur. Balat'ın en eski sinagogunun burada olduğu sanılmaktadır ancak bugünkü yapı 19. yüzyıl ortalarından kalmadır.

Balat Yahudileri 1950'lerden itibaren İsrail'e göçmüşlerdir. Kalanlar da şehrin başka semtlerine taşındıklarından Balat'ta çok az sayıda Yahudi kalmıştır. Semtte ayrıca Ayios Strati Ortodoks Kilisesi bulunur. Semtteki başlıca cami Mimar Sinan'ın eseri olan Ferruh Kethüda Camii'dir. Caminin az ilerisinde ise aslen bir Rum Ortodoks kilisesi olan ama 1629'da Ermeni-Gregoryen toplumuna verilen Surp Hreşdegabet Kilisesi bulunur.[4] Ayrıca İstanbul Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü'nün altyapısı burada bulunmaktadır.

Waypoints

PictographMuseum Altitude 164 ft
Photo ofİş Bankası Müzesi Photo ofİş Bankası Müzesi

İş Bankası Müzesi

Ülkemizin kuruluş ve kalkınma öyküsünü yansıtan Bankamız tarihini gelecek kuşaklara aktarabilmek üzere 1990'ların sonlarında başlayan kurum tarihi çalışmalarını takiben 14 Kasım 2007’de Türkiye İş Bankası Müzesi’ni ziyarete açtık. Müzenin hazırlık sürecinde 1924’ten bu yana Türkiye'nin dört bir köşesinde biriken belgeler, fotoğraflar, filmler ve objeler toplanarak restore edildi ve korumaya alındı. Bu zengin malzemeye ev sahipliği yapmak üzere İş Bankası’nın tarihi Yenicami Şubesi seçildi. 23 Eylül 1892’de İstanbul Postanesi olarak inşa edilen bina, 20 Şubat 1928 tarihinde Türkiye İş Bankası'nın İstanbul Şubesi olarak hizmet vermeye başladı. 1950'li yıllarda şubenin adı Yenicami Şubesi olarak değişti ve 2004 yılına kadar bu şekilde hizmet verdi. Restorasyon sürecinin ardından bina müze olarak İstanbul’un kültür hayatına katıldı. Türkiye İş Bankası Müzesi tarihi binanın iki katına yayılmış koleksiyonu ile yıl boyu açıktır. Sabit sergi, binanın üst katındaki birinci salondan başlıyor. Bankamıza ait zengin arşivden toplumsal ve iktisadi hayatı yansıtan belge ve fotoğraflar, farklı dönemlere ait daktilo, hesap makinesi gibi bankacılık aletleri, kumbara, promosyon malzemeleri, reklam filmleri gibi Bankamıza özgü materyaller Müzenin birinci katında sergileniyor. Birbirini takip eden sekiz salon boyunca İş Bankası’nın Cumhuriyet’le yaşıt tarihinin kısa bir özeti kronolojik olarak ziyaretçiye aktarılıyor. Giriş ve bodrum katta ise şube döneminden kalma sabit halde bulunan tarihi bankolar, ana kasa ve kiralık kasa daireleri ziyarete açıktır. Bankalarda çok az yetkili insanın girebildiği ana kasa dairesi ve müşteri kullanımına açık kiralık kasa dairesi, Müzede gezi alanı olarak kurgulandı. Bu iki kasayı bağlayan koridorda ışıklar ve seslerden oluşan hareketli bir enstalasyon bulunuyor. Giriş kat ayrıca Müzenin süreli sergilerine ev sahipliği yapıyor. 2011 yılından bu yana Türkiye İş Bankası Müzesi’nde öğrencilere yönelik atölyeler düzenleniyor. Yoğun talep gören atölyelere bugüne dek yüz bini aşkın öğrenci katıldı. Atölyeler ağırlıklı olarak tasarruf bilincinin oluşturulması ve finansal okuryazarlık alanında farkındalığın geliştirilmesine yöneliktir. Müzemize giriş ücretsizdir. Ziyaret saatleri, sergi programı ve atölyeler hakkında bilgi almak için https://www.issanat.com.tr/turkiye-is-bankasi-muzesi adresini ziyaret edebilirsiniz. Kaynak: https://www.isbank.com.tr/bankamizi-taniyin/turkiye-is-bankasi-muzesi https://www.issanat.com.tr/turkiye-is-bankasi-muzesi

PictographRuins Altitude 164 ft
Photo ofZeyrek Sarnıcı Photo ofZeyrek Sarnıcı Photo ofZeyrek Sarnıcı

Zeyrek Sarnıcı

Zeyrek Sarnıcı Böylesine büyük bir yapı topluluğunun elbette ki su ihtiyacı da büyük olacaktır. Nitekim hemen yakındaki irili ufaklı sarnıçlar yapı kompleksinin su ihtiyacını karşılıyordu. Sarnıçların en büyüğü İstanbul'da benzeri olmayan üç tarafı toprak üstünde ve su toplama galerileri olan Zeyrek Sarnıcı'dır. Yapımı M.Ö 1105'li yıllara dayanan ve 18. yüzyılın sonlarına kadar kullanılan bu sarnıç, sonraları bilinmeyen bir nedenden dolayı kurumuştur. Sarnıcın terası üzerinde Piri Mehmed Paşa tarafından vakfedilmiş Soğukkuyu Mescidi bulunmaktadır. Soğuk kuyu denme sebebi mescidin su ihtiyacının sarnıca açılan kuyudan karşılanıyor olmasındandır. http://merttokatli.blogspot.com/2015/02/tarihi-mekan-incelemeleri-7-zeyrek.html

PictographReligious site Altitude 202 ft
Photo ofZeyrek Camii Photo ofZeyrek Camii Photo ofZeyrek Camii

Zeyrek Camii

Zeyrek, İstanbul'un en eski ve en çok tarihi eser barındıran semtlerinden biridir. "Serçeden başka kuş Zeyrek'ten başka yokuş bilmez" deyişinden de anlaşılacağı üzere Zeyrek, dik yokuşları, kıvrımlı dar sokakları ve merdivenli iniş çıkışları ile ünlüdür. Semtin en önemli yapısı olan Pantokrator Kilisesi, geçmişi 12.yüzyıla dek uzanan Bizans döneminin ihtişamlı eserlerinden biridir. Pantokrator, Ayasofya'dan sonra, hala ayakta kalabilen en büyük Bizans Kilisesi'dir. Yapı üç kiliseden oluşur. Kiliselerden ilki İmparatoriçe İrene tarafından Pantokrator İsa'ya (evrenin hakimi İsa) adanmıştır. İkinci kilise, İrene'nin kocası İmparator Yannis II.Komnenos tarafından şefkatli Meryem'e adanmıştır. Kısa bir süre sonra iki kilise arasına başmelek Mikail'e adanmış şapel eklenmiş. Böylece kilise birbirine bitişik üç yapıdan oluşmuştur. İmparator Yannis II. Komnenos ve eşi İrene ortada Meryem Ana ve oğlu İsa Söz konusu İmparator ve İmparatoriçe'nin Mikail'e adanmış şapele gömülü olduğu biliniyor. Pantokrator Kilisesi büyük bir manastır kompleksinin içerisinde yer alıyordu. Patriğe değil doğrudan imparatora bağlı olan manastırın birçok gelir kaynağı vardı; mülkleri arasında Marmara çevresindeki birçok manastır, kendi ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra gelir fazlasını, Pantokrator Manastırı'na göndermek zorundaydı. Ayrıca manastır, Trakya, Makedonya, Batı Anadolu ve Ege Adalarında birçok araziye sahipti. Önemli yapılarının 12.yüzyılda da tamamlandığı bilinen Pantokrator yapı kompleksinde önemli bir de hastane vardı. Hastanede 60 yatak bulunuyordu: 10'u yaralılara, 10'u göz hastalarına, 10'u iç hastalıklarına, 8'i başka hastalıklara, 6'sı yatalak hastalara ve 12'si kadınlara ayrılmıştı. Ayrıca her koğuşta acil hastalar için fazladan bir yatak bulunuyordu. Hastanede 10 doktor ve 15 sağlık memuru çalışmaktaydı. Bir söylentiye göre İsa Peygamber'in çarmıhtan indirildikten sonra üzerine yatırıldığı tahta sehpa da bir zamanlar buradaydı. Konstantinopolis 1204'te IV. Haçlı seferleri sırasında Latinler tarafından işgal edilince kiliseye katolik rahipler tarafından el konuldu. 1204 Latin İşgali ve Konstantinopolis'in talan edilmesi Latinler işgal sırasında manastırı tarihi eşya deposu olarak kullandı. Katolikler birçok kutsal eşyayı Venedik'teki San Marco Kilisesi'ne götürdüler. İsa'nın gerildiği çarmıhın parçası manastırın demir kasasından çıkarılarak Katolik Başrahip Martin tarafından Venedik üzerinden Fransa'ya kaçırıldı. Pantokrator Manastırı aynı zamanda Ortodoks ve Katolik kiliselerinin birleşmesine karşı çıkan Gennadios'un son imparator XI. Constantin tarafından kapatıldığı yerdir. XI. Constantin iki kilise'nin birleşmesine öylesine taraftardı ki Ayasofya'ya papalık temsilciliğini getirtmişti. Bu gelişmeler üzerine Pantokrator Manastırı'ndaki hücresinde bir bildiri kaleme alan Gennadios, halkı Ortodoks ve Katolik kiliselerinin birleşmesine karşı ayaklandırmış, 12 Aralık 1452 günü Gennadios'u destekleyen halk, Ayasofya ve Pantokrator kiliselerinin etrafını doldurarak: "Türk'ün sarığını Papa'nın külahına tercih ederiz!" seslenişiyle ortalığı çınlatmıştı. Bu politik atmosferden yararlanmayı ihmal etmeyen Fatih Sultan Mehmet de, fetihten sonra Gennadios'u büyük bir törenle Ortodoks cemaatinin patriği yapar. Fatih Sultan Mehmet ve Gennadios II Pantokrator Kilisesi'nin tamamı Fatih zamanında camiye çevrilmiştir. Fatih Sultan Mehmet, yapı kompleksinin manastır kısmını medrese haline getirtmiş ve başmüderris olarak da Molla Zeyrek Mehmet Efendi'yi tayin etmiştir. İstanbul'un fethinden sonraki ilk medrese olması münasebetiyle İstanbul Üniversitesi'ne temel oluşturmuştur. Farsça "uyanık", "zeki" anlamına gelen Zeyrek lakabının çocukluğunda hocası Hacı Bayram Veli tarafından takıldığı sanılmaktadır. Molla Zeyrek, Bursa'da II. Murat Medresesi'nde müderrislik yaparken buraya atanınca, cami, medrese ve daha sonra semt, onun adıyla anılmaya başlamıştır. Fatih Külliyesi tamamlanıp medreseleri açılınca yaklaşık 20 yıl hizmet veren Zeyrek Medreseleri kapanmıştır. Fatih'in hocalarından ünlü Sufi Akşemsettin de kısa bir süre Zeyrek medreselerinde eğitim vermiştir. http://merttokatli.blogspot.com/2015/02/tarihi-mekan-incelemeleri-7-zeyrek.html

PictographPanorama Altitude 235 ft
Photo ofZeyrek Camii Photo ofZeyrek Camii Photo ofZeyrek Camii

Zeyrek Camii

PictographMuseum Altitude 176 ft
Photo ofKadir Has Üniversitesi-Rezan Has Müzesi Photo ofKadir Has Üniversitesi-Rezan Has Müzesi Photo ofKadir Has Üniversitesi-Rezan Has Müzesi

Kadir Has Üniversitesi-Rezan Has Müzesi

Rezan Has Müzesi’nin kültür ve sanat dünyasına girişi, 11. Uluslararası Doğu Halı Konferansı’nın açılış sergisi olan “Zamansız Sadelik” ile 2007 Mayıs’ında gerçekleşmiştir.2007 yılından bu yana aktif müzecilik anlayışı doğrultusunda özgün sergiler ve kültürel etkinlikler düzenleyen Rezan Has Müzesi, günümüzden yaklaşık 9.000 yıl öncesine tarihlenen arkeolojik eser koleksiyonunun yanı sıra 2009 yılında Cibali Tütün Fabrikası’na ait belge ve objeleri bünyesine katarak koleksiyonunu zenginleştirirken, 17. yüzyıla tarihlenen Osmanlı yapı kalıntısı ve 11. yüzyıl Bizans su sarnıcı ile geçmişi geleceğe bağlayan bir müze mekandır. Seferikos Sarnıcı ve Osmanlı Yapısı Yeraltındaki kagir su depoları olan sarnıçlar, Bizans döneminde, İstanbul’un su ihtiyacını karşılamakta önemli rol oynamış yapılardır. Müzemizde yer alan, geç 11. yüzyıla tarihlenen Bizans dönemi su sarnıcı 48 kemer, 15 ayak ve 20 sütundan oluşmaktadır. Kareye yakın dikdörtgen bir plana sahip olan yapı, doğrudan su biriktirmek amacıyla inşa edilmiştir. Taş, pişmiş toprak yaprak tuğla ve horasan harç örgülü sarnıçta devşirme malzeme kullanılmıştır. Erken Bizans döneminden 11.yy’a kadar farklı stillerde yapılmış sütun başlıklarını görmek mümkündür. Sarnıç; işlevini kaybettikten sonra Cibali Sigara Tütün Fabrikası’nın tütün deposu olarak, II. Dünya Savaşı yıllarında ise erzak ambarı olarak kullanılmıştır. Sergi alanının içinde yer alan yapı kalıntısının ise, 17.yy. a ait olduğu düşünülmektedir. İki ayrı bloktan oluşan yapının, nihai kullanım amacı kesin olarak bilinmemekle birlikte suyun kullanımına dair bir işleve sahip olduğu tahmin edilmektedir. https://www.rhm.org.tr/hakkinda/

PictographRuins Altitude 180 ft
Photo ofAya Kapı Hamamı Photo ofAya Kapı Hamamı Photo ofAya Kapı Hamamı

Aya Kapı Hamamı

Ayakapı ve Vâlide Sultan, halk arasında ise Yenikapı (Cibali) Hamamı olarak da anılır. Haliç kıyısında Fener ile Ayakapı arasında son yıllarda genişletilen sahil yolunun kenarında bulunmaktadır. Kurucusu II. Selim’in hanımlarından III. Murad’ın annesi Nurbânû Sultan’dır. İstanbul kadısına hitaben yazılan ve Ahmed Refik Altınay tarafından yayımlanan 29 Safer 990 (25 Mart 1582) tarihli hükümden anlaşıldığına göre hamam, Nurbânû Sultan tarafından Üsküdar’da Toptaşı semtinde yaptırılan Atik Vâlide Sultan Külliyesi’ne gelir sağlamak üzere vakfedilmiştir. Ayvansarâyî, eserinde topladığı kitâbeler arasında, “Yenikapı dahilinde olan hammâmın tarihidir” başlığı altında kapısı üstündeki, “Bihamdillâh bu cây-ı hurrem-âbâd / Hezâran sa‘y ile buldu çün itmâm / Bu âlî menzile denildi târîh / Ki yüzü suyudur şehrin bu hammâm, 990” mısralarından ibaret kitâbesini vermektedir. Kitâbede bâninin adı geçmemekle beraber bu yapının Nurbânû Sultan’ın evkafından olduğu Sinan’ın eserlerinin adlarını veren listelerden anlaşılmaktadır. Tuhfetü’l-mi‘mârîn’de de Vâlide Sultan adı altında zikredilen vakıf hamamları arasında “İstanbul’da Yenikapı’da mezbûrenin hamamı” olarak anılmaktadır. Evliya Çelebi tarafından bir cümle ile anılan hamam benzerlerinin pek çoğu gibi sonraları özel mülkiyete geçmiş, herhalde Ayakapı-Cibali semtlerinde çıkan büyük yangınlarda harap olmuş ve günümüze yarısı yıkık ve mermerleri sökülmüş bir durumda gelebilmiştir. Haliç kıyısındaki sahil yolu açıldıktan sonra uzun yıllardan beri kereste deposu olarak kullanılan bu eser, bütün perişanlığı ile ana caddenin kenarında ortaya çıkmış haldedir. Havuzlu Hamam, arası tuğla hatıllı kesme taştan yapılmış bir bina olup tek hamam olarak inşa edilmiştir. Başka hamamlarda pek az rastlanan bir özelliği, soyunma yeri önünde yanlardakiler aynalı tonozlarla, ortadaki ise kubbeli tonozla örtülü üç bölüm halinde bir holün bulunmasıdır. Böylece Haliç kıyısında kuzey rüzgârına açık bir yerde bulunan hamamın camekân kısmının korunması düşünülmüş olmalıdır. Soyunma yeri büyük bir kubbe ile örtülü kare bir mekândır. Dış cephesinde mermer söveli, demir parmaklıklı dikdörtgen iki pencerenin üstünde ortadaki sivri kemerli uzun, yanlardakiler yuvarlak üç pencere bulunur. Böylece cephenin masif görüntüsü hafifletilmiş ve âhenkli biçimde hareketli bir ifadeye kavuşturulmuştur. Ilıklık kısmı, kubbe ve tonozlarla örtülü dar bir mekândan ibarettir. Sıcaklık kısmı ise Türk mimarisinde çok yaygın bir uygulama olan dört eyvan şemasına göre yapılmıştır. Eyvanların üstleri tonozlarla, köşelerdeki dört halvet hücresinin üstleri ise kubbelerle örtülüdür. Reşat Ekrem Koçu, 1947’de camekân kubbesinin sağ köşesinde kalem işi nakışlardan kalabilen son parçayı gördüğünü yazmıştır. İstanbul’da genellikle çifte hamam yapılırken burada kadınlar kısmının bulunmamasının sebebi, herhalde hamamın Haliç tarafı surları dibinde oluşu ve o dönemde sur dışında dar kıyı şeridindeki tezgâhlarda gemi bakımı işinde çalışanlarla gemiciler tarafından kullanılmasında aranmalıdır. https://islamansiklopedisi.org.tr/havuzlu-hamam

PictographReligious site Altitude 184 ft
Photo ofFener Rum Patrikhanesi Photo ofFener Rum Patrikhanesi Photo ofFener Rum Patrikhanesi

Fener Rum Patrikhanesi

https://tr.wikipedia.org/wiki/Aya_Yorgi_Patrikhane_Kilisesi

PictographMonument Altitude 152 ft
Photo ofFener Rum Lisesi Photo ofFener Rum Lisesi Photo ofFener Rum Lisesi

Fener Rum Lisesi

Fener Rum Ortaokulu ve Lisesi, 1454 yılında İstanbul’un Fener semtinde kurulmuş, tarihin en eski ve en görkemli okullarındandır. Okul, tarih içinde «Patrikhane Akademisi», «Kırmızı Okul» veya «Birinci Akademi», «Mekteb-i Kebir» isimleriyle de anılmıştır. 500 seneyi aşkın süre eğitim veren okul, İstanbul’un fethinden önce farklı isimlerle faaliyetini sürdürmüş, bugünkü adını, bulunduğu Fener semtinden esinlenerek almıştır. İstanbul’un fethinden sonra Bizans’ın yönetici sınıfı ve tüccarları kenti terk ederek Ege adaları, İtalya ve Fransa’ya sığınmıştı. Fatih Sultan Mehmet, 1454’te tüm İstanbullu Ortodoksları kente geri çağırınca; Ortodoksların kendi dillerinde eğitim yapabileceklerini, Patrikhanelerini yeniden ihya edebileceklerini ve ibadetlerini eskiden olduğu gibi serbestçe yerine getirebileceklerini bildirdi. Bunun üzerine İstanbul’dan ayrılmış olan Rumlar gruplar halinde kente geri döndü. Fatih Sultan Mehmet’in fermanı ile Patrik Gennadios tarafından 1454’te Fener sınırları içinde Osmanlı tarafından geniş olanaklar sağlanan bir okul kuruldu. Osmanlı İmparatorluğu’nun yüksek mevkilerinde görev almış bulunan pek çok Fenerli Rum, Baş Tercüman, Eflak ve Boğdan Beyleri, Patrik ve Yüksek Din Görevlileri, bu okuldan yetişti. Osmanlı Dönemi’nde okulun müdürleri din görevlileri arasından seçilirdi. Okutulan dersler teolojik ağırlıklı, antik ve çağdaş felsefe, klasik filoloji ve edebiyattı. Okulun hocaları arasında da çok ünlü yazar ve araştırmacılar bulunuyordu. Bunlardan, baba ve oğul Zigomalaslar (1556-1580), Teofilos Koridaleus (1621-1639), Aleksandros Mavrokordatos (1663-1671), Evgenios Vulgaris (1760-1761) ve Konstantin Kumas, dünyaca ünlü isimlerdir. Okul 1861’den sonra ise klasik eğitim veren bir liseye dönüştü. Günümüze kadar ulaşan görkemli bina 1880-1882 yılları arasında mimar Dimadis tarafından inşa edilmiştir. On dokuzuncu yüzyılın en önemli mimarlarından biri olan ve Fener Rum Erkek Lisesi mezunları arasında bulunan Mimar Konstantinos Dimadis, eserin yapı malzemelerinden çoğunu Marsilya’dan getirtmiştir. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde özellikle İtalya ve İspanya’da da şatolar yapan Dimadis, eseri iki sene gibi kısa sayılabilecek bir sürede bitirmiştir. İstanbul’un beşinci tepesindeki Fener sırtlarında inşa edilen okulun bugünkü binası; geniş ve yüksek cephesi, kırmızı ateş tuğlaları ve ortasındaki kubbeli gösterişli kulesiyle Haliç’in en görkemli yapılardan biridir. Büyüklüğünden ve ihtişamından dolayı sıkça Fener Rum Patrikhanesi zannedilir. 1903’te okulun bünyesine, ilkokul öğretmeni yetiştirmeye yönelik, Klasik Filoloji ve Pedagoji Eğitimi veren bölüm eklendi. Cumhuriyet’in ilanından sonra Fener Rum Erkek Lisesi adını alan okul, 1989 yılında hemen bitişiğindeki Yuvakimion Kız Lisesi’nden öğrencileri kabulünden günümüze kadar karma eğitim ile faaliyetine «Özel Fener Rum Ortaokulu ve Lisesi» olarak devam etmektedir. https://fenerrumlisesi.k12.tr/tarihce/

PictographMuseum Altitude 257 ft
Photo ofDimitrie Cantemir Müzesi Photo ofDimitrie Cantemir Müzesi Photo ofDimitrie Cantemir Müzesi

Dimitrie Cantemir Müzesi

DİMİTRİ KANTEMİR MÜZESİ Avrupa Birliği ve Fatih Belediyesi’nin birlikte yürüttüğü "Fener ve Balat Semtlerinin Rehabilitasyon Programı" çerçevesinde restore edilen Boğdan Prensi Dimitri Kantemir’in evi müze olarak açıldı. Dimitri Kantemir Kimdir? İstanbul’a 15 yaşındayken gelip 22 yılını burada geçiren ve 18. yüzyıl Türk musikisinin en önemli bestecilerinden olan Dimitri Kantemir, Doğu ve Batı kültürlerinin buluşmasında büyük bir rol oynadı. Her iki kültürün felsefesine ve sanatına da hakim olan Kantemir, eserleriyle İstanbul’un kültür hayatına kalıcı izler bırakmış bir şahsiyet. Kendi icadı olan nota sistemi ile birçok klasik besteyi yok olmaktan kurtardı, Türk musikisi makamlarıyla şarkılar besteledi ve ileri yaşları nı da Osmanlı kültürünü batıya tanıtmakla geçirdi. Dimitri Kantemiroğlu ya da Dimitrie Cantemir (26 Ekim 1673 - 1723) Osmanlı Devleti'ne bağlı Boğdan eyaletinin Beyi, Romen asıllı tarihçi ve yazar, İstanbul'da yaşadığı süre boyunca Klasik Türk müziğine büyük katkılarda bulunmuş müzik uzmanı. Dimitri Kantemiroğlu İstanbul'da yaşadığı süre (1687-1710) boyunca sadece Türk müziği değil, tarih, siyaset, felsefe ve din konularında da birçok kitap yazdı. Romence/Rumca yazdığı Divanul sau Gâlceava Înţeleptului cu lumea sau Giudeţul sufletului cu trupul (1698) (Vücutla Ruh Arasındaki Anlaşmazlık Konusunda Ulaşılan Hükümün Divanı) felsefi bir kitaptır. Istoria ieroglifică (1705) Romence yazılmış ilk roman olarak bilinir. Rusya’dayken yazarlığa devam eden Kantemiroğlu 1714-1716 yılları arasında Osmanlı tarihi hakkında Latince bir kitap hazırladı. Batı'da Osmanlı Devleti konusunda oluşan önyargıların büyük kısmına bu kitabın sebep olduğu ileri sürülmüştür. Kitap, Avrupa devletlerine Türkler'i yenilgiye uğratmak için hayati önem taşıyan siyasal ve askeri öğütler içermekteydi. Çar Büyük Petro kitabın bir an önce Rusça'ya çevrilmesi için emir verdi. Kitap daha sonra 1734 yılında İngiltere'de, 1743 yılında da Fransa'da yayımlandı. İngiltere Kraliçesi Caroline'ın uzun süre bu kitabı başucundan ayırmadığı söylenir. 1714 yılında Berlin Kraliyet Akademisi'nin isteği üzerine Kantemiroğlu Boğdan'ı coğrafi, etnik ve ekonomik açıdan tanıtan Descriptio Moldaviae (Boğdan'ın Tasviri) kitabını yazdı, Boğdan'ın tarihteki ilk haritasını hazırladı. Roma-Cermen İmparatoru VI. Karl, hizmetleri karşılığında Kantemiroğlu'nu Roma-Cermen Prensi sıfatıyla onurlandırdı. Türkiye'deki tartışmalar: Kantemiroğlu'nun mirasına Türkiye'de hem olumlu, hem de olumsuz yönlerden bakılmıştır. İstanbul'da yaşadığı dönemde Türk müziğine ve Türk kültürüne yaptığı katkılar övgü toplarken, İstanbul'dan ayrıldıktan sonra Osmanlı Devleti'ne karşı takındığı aşırı düşmanca tutum eleştiri konusu olmuştur. 1 Aralık 2003'te İstanbul'un Şişli ilçesinde bulunan Maçka Parkı'na dönemin Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün öncülüğüyle bir Dimitri Kantemiroğlu büstü konuldu ve parkın ismi Maçka-Dimitrie Cantemir Parkı olarak değiştirildi. Transilvanya'nın Romanya'ya katılmasının yıldönümü olduğu için her yıl Romanya'da Birleşme Günü adı altında bayram olarak kutlanan 1 Aralık'ta yapılan bu açılış törenine Romanya Cumhurbaşkanı Ion Iliescu da katıldı. Kantemiroğlu'nun parktaki bu büstünde aşağıdaki yazı yer almaktadır: Dimitrie Cantemir Romen Prensi (1673-1723) 1698 -1710 yılları arasında İstanbul'da yaşadı. Tarih ve Musikî araştırmacısı. "Osmanlı Devleti'nin yükselişi ve gerileyişinin tarihi" adlı bilimsel eserin yazarı. Bu yere 330. doğum yılı anısına "Maçka - Dimitrie Cantemir Parkı" adı verilmiştir. Şişli Belediye Başkanlığı 2003 Büstte, Kantemiroğlu'nun Osmanlı yöneticisiyken Boğdan'ı Rus Çarı'na gizli antlaşmayla teslim etmesinden bahsedilmemesi, ertesi yıl Mustafa Sarıgül'ün Romanya Cumhurbaşkanı'nın elinden Bükreş’te Devlet Üstün Hizmet Madalyası alması ve Mustafa Sarıgül'ün daha önce Romanya'da fabrikalarının bulunması Türkiye'de eleştirilere sebep oldu. Nitekim 18. yüzyıl Fransız yazarı Voltaire'in XII. Charles'ın Tarihi adlı kitabında şu cümleler yer alır. Kantemiroğlu hangi aileden gelirse gelsin tüm varlığını Babıali'ye borçludur. Beyliğinin beratını henüz almışken velinimeti olan Türk Padişahı'na, daha çok umut bağladığı Çar'ın yararı için hainlik etti. http://www.fatih.gov.tr/dimitri-kantemir-muzesi

PictographReligious site Altitude 148 ft
Photo ofSveti Stefan Kilisesi Photo ofSveti Stefan Kilisesi Photo ofSveti Stefan Kilisesi

Sveti Stefan Kilisesi

Sveti Stefan Kilisesi (Demir Kilise) 17.06.2019 “Sveti Stefan” Demir kilise bahsi geçtiğinde heyecan duymayan Bulgar kalbi yok denecek kadar azdır. Şanlı bir geçmişe sahip olan bu anıt kilise Bulgaristan veya her nerede yaşarsa yaşasın kendini Bulgar hisseden herkesin gurur ve güven vesilesidir. ”Altın Boynuz” Haliç kıyısında, Fener semtinde yükselen bu kilise, eski ve ebedi şehrin tacındaki bir inci tanesi gibi dikkatleri üzerine çeker. Prens Stefan Bogoridi’nin bağışladığı arazi ve üzerindeki ahşap hane, Istanbul’daki Bulgarların gönüllü yardımlarıyla kiliseye dönüştürülür. 9 Ekim 1849 yılında Slavca dilinde bir ayinle takdis edilen kilise ve iki sene sonra karşısına inşa edilen metoh binası Bulgarların kültürel ve dini bilincinin uyanışının beşiği olurlar. Bulgarların, Osmanlı İmparatorluğu sınırları dahilinde ilk defa ayrı bir dini cemaat olarak tanındığı 28 Şubat 1870 tarihli fermanilk olarak burada okunur, kısa bir süre sonraysa başka bir fermanlaBulgar eksarhanesi kurulur. 1898 yılında yanmış olan ahşap kilisenin yerine, bugün hala ayakta olan Demir kilise inşa edilir. Projenin mimarıHovsep Aznavour’dur. İmalatçı ve inşaatçı firma ise Avusturya’da Viyana şehrinde faaliyet gösteren Rudolf von Wagner’dir. Toplam 500 ton ağırlığında demir dökülmüş ve sonradan parçalar burada birleştirilmiştir. Bina zamanının 4.000.000 gümüş levasına mal olmuştur.Dökülmüş olan parçalar, Viyana’dan Tuna ve Boğazlar yoluyla gemilerle getirilmiştir. Kilise 08.Eylül.1898 günü Ekzarh Yosif tarafından kutsanarak ibadete açılmıştır. Zamanında, tüm dünyada sadece 2 adet olan demir kiliselerden diğeri zamanla yok olunca Sveti Stefan dünyadaki tek demir kilise olarak varlığını sürdürmektedir. 3 kubbeli ve haç şeklinde olan kilise, diş süslemelerinin zenginliği ile de dikkatleri üzerine çeker. Mihrabı Haliç’e dönüktür. Çan kulesi giriş kapısının üzerinde ve 40 metre yüksekliktedir. Çan kulesindeki altı adet çanın hepsi Rusya’nın Yaroslavl şehrinde dökülmüş olup, günümüzde iki tanesi mükemmel bir şekilde kullanılabilmektedir. Modern rönesans stilindeyapılmış olan ahşap ikonostas bir mükemmellik ve zerafet örneğidir. Hayırseverler tarafından bağışlanmış olan kilise eşyaları ve ikonaların tarihsel önemi büyüktür. Günümüzde Demir Kilise Sveti Stefan Bulgar dini inanışının en büyük sembollerinden biri olmaya devam etmektedir. http://www.fatih.gov.tr/sveti-stefan-kilisesi-demir-kilise

PictographReligious site Altitude 143 ft
Photo ofSveti Stefan Kilisesi Photo ofSveti Stefan Kilisesi Photo ofSveti Stefan Kilisesi

Sveti Stefan Kilisesi

Comments

    You can or this trail