Activity

Niğde, Aladağlar, Pınarbaşı Köyü, Maden Vadisi, Teke Kalesi, Yedigöller, Çelikbuyduran-SOLO

Download

Trail photos

Photo ofNiğde, Aladağlar, Pınarbaşı Köyü, Maden Vadisi, Teke Kalesi, Yedigöller, Çelikbuyduran-SOLO Photo ofNiğde, Aladağlar, Pınarbaşı Köyü, Maden Vadisi, Teke Kalesi, Yedigöller, Çelikbuyduran-SOLO Photo ofNiğde, Aladağlar, Pınarbaşı Köyü, Maden Vadisi, Teke Kalesi, Yedigöller, Çelikbuyduran-SOLO

Author

Trail stats

Distance
37.34 mi
Elevation gain
8,845 ft
Technical difficulty
Moderate
Elevation loss
8,990 ft
Max elevation
11,193 ft
TrailRank 
46
Min elevation
4,649 ft
Trail type
One Way
Moving time
10 hours 56 minutes
Time
3 days 4 hours 39 minutes
Coordinates
8723
Uploaded
June 17, 2021
Recorded
June 2021
Share

near Çukurbağ, Niğde (Türkiye)

Viewed 971 times, downloaded 23 times

Trail photos

Photo ofNiğde, Aladağlar, Pınarbaşı Köyü, Maden Vadisi, Teke Kalesi, Yedigöller, Çelikbuyduran-SOLO Photo ofNiğde, Aladağlar, Pınarbaşı Köyü, Maden Vadisi, Teke Kalesi, Yedigöller, Çelikbuyduran-SOLO Photo ofNiğde, Aladağlar, Pınarbaşı Köyü, Maden Vadisi, Teke Kalesi, Yedigöller, Çelikbuyduran-SOLO

Itinerary description

Aladağlar’da Maden Vadisi’nden başlayarak, Karagöl, Yıldız Gölü, Teke Kalesi, Yedigöller ve Çelik Buyduran yolu üzerinde 4 gün 3 gece süren bu harika yürüyüş için elimden geldiğince detaylı bir rota oluşturmak istedim.

Bir şort ve bir gömlekle çıktığım bu rotada Aladağlar’ın bir çok yüzüne şahit oldum.

Eşsiz manzaraları, her türden vahşi yaşam deneyimleri ile bana gülümsedi. Bir anda değişen havası ve sert rüzgarları ile gözümü korkuttu.

Herhangi bir rota gibi düşünürken, acemice bir cesaretle İstanbul’dan otobüsle bir akşam yola çıktım.

Yıllar önce bir şekilde kaydettiğim rotayı gözüme kestirmiştim.

Niğde otogarına vardıktan sonra yürüyüşe başlayacağım Çukurbağ köyüne ulaşmak için eski otogara gitmem gerektiğini öğrendim.

4₺ karşılığında eski otogara ulaşım saat 09:30’da hareket eden Çamardı dolmuşu ile 20₺’ye Çukurbağ’a ulaştım.

Çukurbağ’a vardığımızda rotayı muavinle konuşup Demirkazık köyü yol ayrımında indim ve önce eğimsiz bir asvaltta 3-4km kadar yürüdüm.

Demirkazık köyünü geçip Pınarbaşı köyüne vardım. Alabalık restoranında güzel bir yemek yediğimde saat 11:00 olmuştu.Su takviyelerimi yaptım. (Yanınızda su taşıyacağınız malzeme olmadı gerekiyor. Buralarda kapalı su satışı yok.) 15 kg çantam ve 4 litre su ile Pınarbaşı köyü mezarlığı yanından traktör yoluna saparak asıl yürüyüşe başlamış oldum.

Takip ettiğim traktör yolu beni Maden Vadisi boğazına götürecekti. Düşük eğimli bu yolu takip ederken Aladağlar’ın kendine has yapısı beni etkisi altına almaya başlamıştı bile. Çevremdeki manzaralara, çeşitli kuşlara ve başka hayvanlara baka baka çok yorulmadan Maden Vadisi boğazını çıktım. Sona doğru eğim arttığından nefesim bu irtifalara alışmakta biraz güçlük çekti. Geçtiğim yol bir vadi olduğundan güçlü rüzgarlar bana bazı hatalarımı farkettirmeye başladı.

İlk kampımı kurmayı düşündüğüm bölge çok rüzgarlıydı ve ben boğazı henüz tam geçmemiştim. Yürümeye devam ettim. Küçük bir su kaynağı bulup, acaba buraya mı kurulsam diye düşünürken telefona bildirim geldi. Hava yağmurlu görünüyordu. Gökyüzü açıktı ama rüzgarın estiği yönden kara bulutlar bana bakıyordu.

2 km daha hızlıca yürüyüp, büyükçe düz bir kayanın dibine yatacağım alanı hazırladım. Saat 16:00’yı geçiyordu.

Kayanın dibine tentemi kurdum. Matımı ve tulumumu hazırlayıp küçük bir akşam yemeği hazırladım. Her güne hazırladığım erzak paketimi tükettikten sonra taşın üzerine oturup manzarayı izledim. Önüm ve arkam çok güzel dağ manzaralarına bakıyordu. Bir o yana bir bu yana dönüp yalnızlığımın tadını çıkarıyordum. Bir gözüm de sabah tırmanacağım bayırdaydı. Zaten şimdiden 1800 rakımdaydım ve ertesi gün 2700lere çıkmayı hedefliyordum. Biraz vakit geçirdikten sonra çantamı açıp yanımda taşımaya çok da gerek olmayan eşyaları çıkardım. Biraz keyif yaparım diye aldığım 400gr konserveyi tüketmemin iyi olacağını farkettim. Yürüdükçe bu 400 gr 4kg olacaktı. Ertesi günki rotada küçük bir dere kenarından gideceğimi biliyordum. Bu nedenle yanımda taşıyacağım suyu 1 litreye düşürdüm.

Bu şekilde bazı yöntemlerle yaklaşık 5 kg’da kurtuldum. Saat 20:00 gibi uyumak için hazırdım. Önceki deneyimlerim sabaha karşı uyuyamayacağımı söylüyordu. Bu nedenle erken yatıp gücümü toplamalıydım.

Sabaha karşı 03:45’te uyandım. Kamp ocağımı yakıp tulumdan çıkmadan bir bardak çay yaptım. 05:00’te tekrar uyudum fakat soğuk sık sık uyandırıyordu. Vücudum üşümesede yüzüm buz kesiyordu. Çaresiz kafamı da tulumun içine sokuyorum. Ama bu seferde verdiğim nefes tulumun içinde nem yaptı. Ve tamamen üşümeye başladım.

Sonunda güzen bana döndü ve biraz ısınıp tulumdan çıktım.

Sıcak çorbayla kahvaltı ederken, buraya bir şort ve bir gömlekle gelmenin bana nelere mal olabileceğini düşünüyorum. Ama bunu göze alıp kampımı hemen topladım.

Traktör yolundan ve minik bir dere kenarından kendimi yormadan saat 10:00da yola koyuldum. Ben etrafı keşfederek yola devam ederken, sonradan Alman bir turist olduğunu öğrendiğimi bir bisikletli selam vererek geçti gitti. Benim onunla konuşmak istediğim heyecanı belli ki o taşımıyordu.

Böyle böyle saat 14:00te ikinci kampı kurmayı planladığım Karagöl’e ulaştım. Yine sondaki tırmanış bacaklarımın dirayetini kırmıştı. Beklediğimden çok erken Karagöl’e vardığımda anladım ki tempomu doğru ayarlayamamışım. Bu yüzden Karagöl’ün sırtından çıkmam gereken patika gözümde büyüdü. Erken de olsa kampımı gölün kenarına kurdum.

Taş duvarlarla yapılmış bir tür sığınma evini ve çevreyi inceledim. Taş evin içi kötü kokuyordu ve kırık dökük iki tuvalet vardı. Su yok. Göl kenarındaki izlerden anlıyorum ki su baya az. Etraftaki kar çok kirli. Temiz su yok ve sıcak bişeyler içmek için yeterli suyum yok. Karagöl kasvetli ve kötü görünüyor. Burada gecelemek hiç içime sinmiyor.

O sırada iki adan ve bir eşek gideceğim yönden aşağıya indi. Uzaktan onları izliyorum. Bir yetişkin ve 15 yaşlarında bir çocuk. Yetişkin olan uzaktaki traktöre binip geldiğim yönden şehre doğru gitti. Karagöl’deki iç karartıcı hava onunla gitme fikrini doğuruyor ama yok inadım inat. Devam edeceğim.

Bişeyler yerken çocuk eşeğini bir kenara bağlayıp yanıma geldi. Tanıştık, adı Ali. Havadan sudan konuşurken Ali, “Keşke devam etsen abi, burası iyi değil. Gel çantanı eşeğe yükleyip seni yukarda daha iyi bir yere götüreyim” diyor. Çok uzakta olmadığını söylese de ben pek gönüllü değilim. Yorgunum. Ali baya ısrar etti. O da Karagöl’ün kasvetini sevmemiş. Kampımı hızlıca toplayıp düştüm Ali’nin peşine. Eşek önde biz arkada o sinir bozucu bayırı çıktık.

İşte o analadım ki bu rotada neye üşeniyorsam yapmalıyım. Bütün güzelliği ve doyurucu su pınarı ile Çemçe gölü. Aradığım iç açıcı ortam 150m bir bayırın arkasındaymış.

Aliyle göl başında badem yiyip iki saat kadar sohbet ettik. Yörüklermiş ve daha bir hafta önce bu yaylaya gelmişler. Yörükler, yaylacılık, tüccarlar gibi bir çok konuda güncel bilgiler alıyorum. Ali’nin kolunda saat yok. Sürekli batıdaki dağın gölgesinin boyuna bakıyor. Bir süre sonra gönülsüz olarak eşeğini de alıp gidiyor. Giderken “yarın mutlaka fenk gelelim abi, sana peynirlerimizden veririz” diyor. Bu teşvik beni ertesi gün için umutlandırıyor.

Ali uzaklaşırken ben biraz daha Çemçe Gölü’nün suyundan içip etrafı izliyorum.

Bir sorun var, hava çok erken soğudu. Hemen kampımı gölün kenarına kurdum. Bugün daha erken uyumalıyım.

Saat 17:00 civarı tuluma girdim. Bu sefer saat 22:00’de uyandım ve gerçekten çok soğuktu. Bu irtifada su kenarına kamp kurmanın zararını fark ediyorum. Kendime kızgınım. Bildiğinim bişeyi içinde olduğum ortamın ahengine kapılıp önemsememenin cezası sabaha kadar dönüp durmak oldu.

Sabah güneşin ilk ışıklarıyla tulumdan çıktım. Minik gölün üstü buz tutmuştu. Kampı toplayıp yola koyuldum. Hedefim daha uzak bir nokta olduğundan daha erken yola koyuldum. İkinci gecemde bişey daha anladım. Şortla yürürken hissetmeden bacaklarım ileri derecede yanmıştı. Güneş vurdukça baldırlarım sızlıyor. Acil durum çantamı yokladım. Tek kullanımlık güneş kremi. Hemen bacaklarıma sürdüm. Bu iyi geldi.

2800 rakımdaki kampımdan sonra yaklaşık 7-8 km zorlamayan bir patikayı yürüdüm. Karagöl’den sonra traktör yolu yok. Önceki yürüyüşçülerin ve Aladağlar Sky Trail organizasyonu doğru patikayı taş dubalarla işaretlemiş. Bozulan işaretleri yenileyip Ali’nin yaylasına varmak için hızlıca yürüyorum. Aklıma peynir var.

Yürürken Ali’nin tarif ettiği noktaları görüyorum. Yıldız gölü, büyük siyah taş, Ali’nin ve ailesinin çadırı yakında olmalı.

Biraz sonra Ali’nin yaylasına ulaşıyorum. Binlerce koyundan oluşan bir sürü. İçinde az da olsa kıl keçileri de var. Köpeklerin havlamasına çadırdan iki çocuk çıktı. Selam verip içeriye sesleniyorum. Ali’nin amcası ve babası olduğunu öğrendiğim iki adam çıktı. Ali kadar sıcak kanlı değiller. Ali orada değil. Peynir olmayacak.

Oradakilerin bana baktığı sıralarda ben gideceğim yönü kestirmeye çalışıyorum.

Bulunduğumuz nokta etrafı dik yamaçlarla çevrili bir kuş yuvası gibi. İleride dik yamacın arkasına doğru çapraz giden bir patika yükseliyor. Oradan gitmem gerektiğini hissettim ama yinede çobanlara danıştım. Patikanın Yedigöller’e gidip gitmediğini sordum. Patikayı takip edip Teke Kalesi denilen bir zirveden geçmem gerektiğini öğrendim. Teke Kalesi denen yeri bir geçit sanarak yola koyuldum.

Patikaya yürürken binlerce koyunun arasından geçiyorum. Geçerken birden fazla koyun, kuzu leşleri görüyorum. Öleli biraz olmuş. Belli ki sahibi binlerce koyunu içinde bu ölüleri pek umursamıyor.

Dik patikanın başlangıcına geldiğimde saat öğlen 12:00’yi gösteriyordu. Biraz dinlenip bir şeyler yedim ve yola koyuldum. Yükselti beni inceden düşünmeye sevk ediyordu. Yol geldiğim kısımdan daha farklı bir hal almaya başladı. Artık iyice insanlardan uzaklaşmış ve başıma gelebilecek olayları hayal etmeye başlarken, kendimi karlar üzerinde kayarken buldum. :)

Yavaş bir tempoya önce bir geçidi arkamda bıraktım. Sonra önümde devam eden, hafif yükselen tatlı bir patikayı yürümeye koyuldum. Rakım 3000’e dayanmışken bitki örtüsü sıfıra inmişti. Nadiren görünen mor renkli, minicik çiçekler hariç tabi.

Az önce tatlı bulduğum patika bir kaç dönüş sonra çok fazla dikleşmeye başladı. Patika dediysem artık sadece bir silüet vardı. Kuru toprağa ayakları saplamak baya yorucuydu.

Herhalde en zor kısım bu diye düşünüp devam ediyorum. Silüet patikayı bitirdikten sonra kendimi dik bir yamacın üzerinde buluyorum. Kısa bir mesafe boyunda bir diklik üzerinde yürüdükten sonra önümde dört ayak tırmanmamı bekleyen bir yol daha. Artık toprak yok. Çıplak kayalardan başka hiçbir şey yok. Kendimi hiç olmadığım kadar yalnız hissediyorum. Bu bana tatlı bir ürperti veriyor.

Mola verip içinde olduğum durumu değerlendirmeye başladım. Yükseklik korkumun beni vazgeçirmesinden korkuyorum.

Geldiğim yolu, mesafeyi, gideceğim mesafe ve riskle kıyaslıyorum.

O sırada bulunduğum noktanın yukarısından koca bir kaya yuvarlandı. İki dağ keçisi, muhtemelen benim varlığımdan rahatsız olmuş. Çıkmam gereken zirveye doğru zıplayarak gidiyorlardı. Bu durum beni devam etmem konusunda heyecanlandırıyor.

Çantamı iyice dengeleyip, yaklaşık 100 metrelik dik kayalık yola dört ayak tırmanmaya başladım. Tam artık bitti, zirvenin tadını çıkaracağım diye sevinirken, şiddetli rüzgar dengede durmamı bile engelliyor. Gözlerim öyle yaşarıyor ki hiçbir şey göremiyorum.

Telefonu tişörtün içine sokup yönümü buldum ve yarı kör halde hızlıca Teke Kalesi ucunu geçtim. Önümde yumuşak kızıl topraktan oluşan dik bir inişi pata-küte iniyorum. Soğuktan ellerim uyuşmaya başlıyor.

İndiğim yerin Yedigöller yaylası olduğunu her yerde göl olmasından anlayabiliyorum. :)

İnanılmaz göl ve dağ manzaralarını hayranlıkla izlerken, gök yüzü dikkatimi çekiyor. İki yönden farklı bulut kümelerinin birbirine doğru yüzdüğünü fark ediyorum.

Bu görüntü silkinip kendime gelmemi sağladı. Olduğum yerin ıssızlığı ve soğukluğunu, gelecek fırtınayı fark ediyorum.

Acilen kendimi sabaha çıkaracak bir plan yapmam gerekiyor.

Pançomu giyip, yükümü dengeledikten sonra sığınabileceğim bir yer arayarak hızlı hızlı devam ediyorum.

İnce ince kar yağmaya başlıyor. EVET KAR!

Bir iki kilometre yürüdükten sonra bir mağara görüyorum. Önü kar yığını ile kaplı. Hemen karları aşıp mağaraya giriyorum.

Mağaranın içi pek içime sinmiyor. İçinde ateş yakılmış. Ve bazı eşyalar var. Yapacak bişey yok. Burada kalmalıyım.

Çantamdan çıkardığım yiyeceklerle karnımı doyururken yedigöller manzarasını, yağan karı ve dağları izliyorum.

Bir anda hava tekrar açıyor. Kalacağım mağara içime sinmemiş ve saat daha 13:30. Yükümü toplayıp sırtıma atıp başlıyorum yürümeye.

Mağarayı arkamda bırakmış, Yedigöller yaylasına doğru bir saat kadar yürümüşken, hava bir anda tamamen kapanıyor. Sert bir kar yağışı başlıyor ve saat daha 15:00 iken etraf kararmış durumda.

Parmak uçlarım neredeyse morarmaya başlamış.

Artık işin şakası yok. Hiç durmadan yarım saat daha yürümüşken, köpek sesi duyuyorum. İşte kurtuluşun sesi! Bir süre sonra mavi çoban çadırını görüyorum.

Bir anda etrafımı saran çoban köpeklerini umursamadan çadıra yürüyorum. Bir yandan ses çıkarıp çobanların beni farketmesini sağlıyorum. Çadıra ulaştığımda Fatih beni karşılıyor. İlk cümlesi ise “ulan düzde akıl yok mu? Ne işin var bu halde, burada?” Oluyor.

Beni çadıra yönlendiriyor. Bu sırada kar tipiye dönmüş ve kar taneleri buz gibi tenimi acıtmaya başlamış.

Çadıra girdiğimde beni Macar Ahmet ve Mehmet abi karşılıyor.

Şort, tişörtle tek başıma buralara geldiğim için bana biraz kızıyorlar ama birbirimize kanımız ısınıyor hemen.

Sıcacık çay ve bisküvi ikram ediyorlar. O kadar iyi geliyor ki anlatamam.

Bir iki saat çadırda çay içip sohbet ediyoruz. Dışarıda rüzgar ve kar devam ediyor. Saat 16:00 gibi hava yeniden açıyor.

Macar Ahmet artık yağışın geçtiğini düşünüyor. İstersem gidebileceğimi söylüyor. Fatih ise gideceğim Çelik Buyduran geçidinin riskli olabileceği konusunda beni uyarıyor.

Benzer bir fırtınaya geçitte yakalanırsam bu donanımla sağ çıkamayacağımı düşünüyor. Haklı gibi. :)

Beni kalmaya ikna ediyor. Daha sonra bu kararın en doğru kararım olacağını anlıyorum. Bulunduğum rakım 3000m ve geçeceğim Çelik Buyduran 3400m.

Artık daha fazla risk almamalıyım. Kalmaya karar veriyorum. Fatih bana kalın giysiler ve şalvar veriyor. Hava hala çok soğuk. Düşünmeden giyiyorum.

Çobanlar gece çadırda kalmayacaklarını söylüyor ve beni çadırda bırakıp sürülerinin yanına, mağaraya gidiyorlar.

Çadırda bir süre çay içtikten sonra saat 18:00 civarında tuluma giriyorum.

O sırada beklenen oluyor ve asıl fırtına başlıyor. Hala gündüz olmasında rağmen karanlık. Aşırı yağışla birlikte göz gözü görmüyor.

Macar Ahmet geri geliyor. Birlikte çadırı güçlendiriyoruz. Birlikte birer çay içtikten sonra Macar tekrar mağaraya dönüyor. Fırtına sesinde tulumuma girip 21:00 sıralarında uykuya dalıyorum.

Çadıra rağmen çok üşüyor, ara ara uyanıyorum. Pek konforlu bir uyku uyuyamamış olsam da sağ salim geceyi atlattığım için mutluyum.

Ertesi sabaha pırıl pırıl bir gökyüzüne uyanıyorum. Etraf bembeyaz kar. Saat 09:00 gibi ben yola çıkmaya hazırım. Yaylacılardan ses yok. Çay demleyip, yükümü topladım. Tam yola çıkacakken Macar “Çay hazır mı?” Diye sesleniyor dışarıdan. :)

Hep birlikte kahvaltımızı yapıyoruz. Artık yola çıkabilirim. Burada yaşadığım her anı düşünerek yayladan ayrılıyor, Çelik Buyduran’a doğru tırmanıyorum. Etraf bembeyaz, hava çok güzel, mutlulukla geçidi açıyorum. Çukurbağ görünüyor. Manzara çok güzel. Şehrin üzerindeki bulutlarla aynı hizadayım. Önümde keyifli bir iniş var.

Yaklaşık 4 saatte zik-zak çizerek 2000m irtifa kaybederek vadinin dibine ulaşıyorum. Artık tekrar sıcak ve boğucu yerleşim yeri havasını hissediyorum.

Çukurbağ’a varmam için 3 saat daha yürüyorum ve direk Şafak Pansiyon’a gidiyorum.

Pansiyonda kimse yok. Tek müşteri benim. Pansiyon sahibiyle yürüyüşümü ve Aladağlar’ı konuşuyoruz.

Avrupalı dağcıların en sevdiği rotalardan biri olduğunu, fakat 15 Temmuz sonrası turistlerin artık gelmediğini öğreniyorum.

Bugüne kadar yaptığım en keyifli tatili böylece sonlandırmış oluyorum.

Tekrar görüşmek üzere Aladağlar.

Waypoints

PictographIntersection Altitude 4,826 ft
Photo ofDemirkazık Köyü Yol Ayrımı

Demirkazık Köyü Yol Ayrımı

PictographPanorama Altitude 5,085 ft
Photo ofPanorama

Panorama

PictographIntersection Altitude 5,282 ft
Photo ofCımbar boğazı yol ayrımı

Cımbar boğazı yol ayrımı

PictographMountain pass Altitude 6,752 ft
Photo ofMaden Vadisi

Maden Vadisi

PictographMountain pass Altitude 7,218 ft
Photo ofMaden Vadisi Geçit

Maden Vadisi Geçit

PictographFountain Altitude 7,211 ft
Photo ofSu Kaynağı

Su Kaynağı

PictographCampsite Altitude 7,343 ft
Photo ofBirinci Kamp-Maden Vadisi

Birinci Kamp-Maden Vadisi

PictographRiver Altitude 7,700 ft
Photo ofSu ve Yol Ayrımı Photo ofSu ve Yol Ayrımı

Su ve Yol Ayrımı

Yol iki yöne ayrılıyor. İkinci fotoğrafta görünen sağ istikameti takip edin.

PictographRiver Altitude 8,100 ft
Photo ofSu

Su

PictographCampsite Altitude 9,380 ft
Photo ofKaragöl - İkinci Kamp

Karagöl - İkinci Kamp

PictographLake Altitude 9,738 ft
Photo ofSu Kaynağı Photo ofSu Kaynağı

Su Kaynağı

PictographMountain pass Altitude 9,875 ft
Photo ofDağ geçidi

Dağ geçidi

PictographLake Altitude 10,118 ft
Photo ofGöl

Göl

PictographMountain pass Altitude 9,800 ft
Photo ofDağ geçidi

Dağ geçidi

PictographMountain pass Altitude 9,944 ft
Photo ofDağ geçidi

Dağ geçidi

PictographSummit Altitude 11,421 ft
Photo ofZirve

Zirve

PictographCampsite Altitude 10,125 ft
Photo ofKamp Üç - Yedigöller

Kamp Üç - Yedigöller

PictographCampsite Altitude 10,131 ft
Photo ofÇoban Çadırı

Çoban Çadırı

PictographMountain pass Altitude 11,191 ft
Photo ofEmler Zirve Geçidi Photo ofEmler Zirve Geçidi

Emler Zirve Geçidi

Kolay bir patika ile tırmanılabiliyor. Orta bir ivme ile yükseliyorsunuz. Yedigöller’den 3000 rakım başladığım yürüyüş 3400’lerde zirve yapacak. Sonrasında yaklaşık 15 km’lik bir inişle 2000m irtifa kaybederek Çamardı ilçesine varılıyor.

PictographMountain pass Altitude 11,352 ft
Photo ofDağ geçidi

Dağ geçidi

PictographPark Altitude 5,059 ft
Photo ofVe Son - Çukurbağ Photo ofVe Son - Çukurbağ

Ve Son - Çukurbağ

Comments

    You can or this trail