Yenikapı sultanahmet eski istanbul turu
near Yenikapı, İstanbul (Türkiye)
Viewed 218 times, downloaded 2 times
Trail photos
Itinerary description
Waypoints
Marmaray Yenikapı kazıları Osmanlı dönemi
Bizans döneminin önemli liman bölgesi olan Yenikapı Marmaray kazı alanı, bu dönemde Lykos (Bayrampaşa) deresinin getirdiği alüvyonlar ve atıklarla dolmuştur. Osmanlı döne- minde Langa bostanları olarak kullanılan bu dolgu tabakalarında, bu döneme ait çok sayıda keramik obje gün yüzüne çıkarılmıştır.
Yenikapı Surp Tateos Partoğomeos Ermeni kilisesi
Bu kilise Ermenilerin ilk ruhani aydınlatıcıları olan Surp Tateos ve Surp Partoğomeos Havariler’in ismine atfedilmiştir. Kilise’nin temeli 1846’da Patrik Madteos II. Çuhacıyan tarafından atılmıştır. Kilise 1969’da Patrik Şınorhk’un döneminde, Tateos Ajderhanyan çifti ve bazı hayırseverlerin destekleriyle yenilendi.
Yenikapı Doğru Kaya Presbiteryen Kilisesi
23 Şubat 2003 yılında Kumkapı'da kurulmuştur.
Yenikapı Ayios Teodoros Rum Ortodoks Kilisesi
Ayatodori kilisesi Olarak da geçiyor. 1648 yılında inşa edilen kilise bir yangında hasar gördüğü için 1830 yılında tekrar yapılmıştır.
Nişancı Mehmet Paşa camii
1475 yılında inşa edilmiş onun dışında şu anda çok fazla bir bilgi yok
Nalbant camii.
İnşa tarihi 1470. Cami Fatih sultan Mehmet han dönemi cerrahlarından İsak efendi tarafından yaptırılmıştır. daha sonraki yıllarda sahn-i Seman müdürlüğü ve Bağdat kadılığı görevlerinde bulunmuş 1600 yılında vefat etmiş olan kazanci kulu Yusuf Sinanüddin Efendi tarafından tamir ettirilmiştir. bu sebeple cerrah İshâk cami ve kazanci cami isimleriyle de bilinir. nalbant cami zamanda harap olmuş ve sadece duvar kalıntıları halinde yıllarca metruk durumda kalmıştır. 1968 yılında ilk olarak minaresi inşa edilen cami 1979 yılında yurtsever halk tarafından aslına uygun olmayarak yeniden yaptırılmıştır. Banisi cerrahi ishaki Veli efendinin kabri bulunmaktadır. tek şerefeli bir minaresi vardır.
Surp asdvadzadzin Patriklik katedrali
İstanbul’un Osmanlı hakimiyetine geçmesinin ardından Ermenilere tahsis edilen ve 1641 yılında itibaren patrikhane kilisesi olan Surp asdvadzadzin eski bir Bizans manastırdır 1645 ve 1762’de çıkan yangınlarda yanan ve tekrar inşa edilen kilisenin 1826 Hocapaşa yangınında bir kez daha yanması üzerine patrikhane geçici olarak Samatya nakli edilir daha sonra ikinci mahmutdan alınan 2 Şubat 1828 tarihli fermanda kum kapıdaki ilk yerde Surp asdvadzadzin ile Surp haç ve srpots vortvotz kiliselerinden oluşan kilise kompleksi inşa edilir ve 14 Ekim 1828’e ibadeti açılır bunlara ek olarak ana kilisenin kuzey duvarına bitişik surp Harutyun , surp haç Kilisesi’nin yanına surp dzınunt adlı birer şapel inşa edilir. surp hreşdagabed sonradan yıktırılmıştır. birinci Dünya Savaşı sırasında kapatılan vortvotz vorodman restore edilerek Aralık 2011’de hem ibadethane hem de patrik II. Mesrob Kültür merkezi olarak yeniden hizmete açılmıştır. son olarak 1985’te kapsamlı onarımdan geçirilenen Surp asdvadzadzin halen patrikhane kilisesi olarak faaliyet göstermektedir
Türkiye Ermenileri Patrikliği
Fatih sultan Mehmet’in fermani ile 1461 yılında kurulmuştur
Nişanca hamamı
Fatih’in son sadrazamı nişanca Mehmet Paşa tarafından bugünkü caminin yerinde bulunan eski cami ile birlikte 1475’te yapılmıştır. nişanca 2 çift hamamdır. özellikle ön cephesinde camekan kısmının yan duvarlarında ve örtü sistemlerinde günümüze kadar büyük değişiklikler yapılmıştır. duvar inşaatında yontma taş kullanılmıştır. planı klasik Türk mimarisinin Hamamlarında görülen geleneksel mimariye uygundur. kare planlı geniş bir mekan halindeki camekan soyunmalık kısmından sonra yuvarlak kemerli dar bir kapı ile ılıklık kısmına geçilir.
Muhsine hatun camii
Pargalı olarak tanınan İbrahim Paşa’nın zevcesi muhsine hatun cami Çifte gelinler caddesi İbrahim paşa yokuşu‘nun kesti noktada bulunur mimar Sinan’ın eseri olan yapının avlusuna Çifte gelinler caddesinden İbrahim paşa yokuşu‘ndan metal bir kapı ile girilir üstünde yer alan kitabeye göre cami 1532 yılında inşa edilmiştir 19. yüzyılda eklendiği tahmin edilen son cemaat bölümü ahşap konstruksiyon üzerine ahşap kaplamadır.
Kumkapı aya panayia elpida rum Ortodoks kilisesi
İlk inşa tarihi bilinmeyen kilise bir yangından sonra 1652'de yeniden inşa edilmiş, bu binanın da tahrip olması nedeniyle kilise 1895'te mimar Vasilios Tsilenis tarafından tekrar inşa edilmiştir. Doğu-batı ekseninde inşa edilen yapının kuzey ve güneyinde iki adet çan kulesi bulunur.
Esir Kemal camii
15. yüzyılda yapılan cami Azak ve tatlıkuyu adlarıyla da bilinmektedir. esirci Kemal tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. Daha sonra adı dilden dile dolaşarak esir Kemal olarak gelmiştir
Gedikpaşa Ermeni İncili kilisesi
1850 yılında yapılmıştır 1921 yılında ibadete açılmıştır. avedaranagan amenasurp yerrotutyun kilisesi ile birlikte protestan ermenilerin istanbul’daki (aynı zamanda türkiye genelindeki) aktif 2 kilisesinden biridir.
Çadırcı Ahmet Çelebi cami
Çadırcı Ahmet Çelebi Camii: Mescidi yaptıran, II. Beyazıt devrinde yaşamış olan Abdullahü’l-Hayyum oğlu Hacı Ahmet’tir. İnşa tarihi bilinmiyor, ama mescidin vakfiyesi 1489 tarihlidir. Mescidin minberini “Samurkeş” lakaplı Mehmet Ağa (Ö.1789) koydurarak camiye çevirtmiştir.
Kumkapı Ayia Kiriaki Kilisesi
Ayia Kiriaki Rum Ortodoks Kilisesi, Türkiye'nin İstanbul kentinin Fatih ilçesine bağlı Kumkapı semtinde bulunan bir Rum Ortodoks kilisesi. İlk yapım tarihi 16. yüzyıla dayanan kilise 1730, 1865 ve 1894 yıllarında yeniden inşa edilmiştir. 1894 yılında inşa edilen günümüzdeki kilisenin mimarı Periklis Fotiatisdir.[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/Kumkap%C4%B1_Ayia_Kiriaki_Kilisesi
Kumkapı Surp Harutyun kilisesi
1855 yılında yapılmıştır Kumkapı Surp Harutyun Ermeni Kilisesi Türkiye'de İstanbul iline bağlı Fatih ilçesi Kumkapı semtinde bulunan Ermeni kilisesi. 1832'de padişah fermanıyla inşa edilen ibadethane Harutyun Amira Bezciyan'ın çabalarıyla kiliseye çevrilmiştir. Daha sonra darphane ustalarının kendi aralarında topladıkları parayla 1855'te Surp Harutyun inşa edilerek İstanbul Ermeni Patriği Hagopos III. Seropyan tarafından ibadete açılır.[1] İstanbul Ermeni Patriği Madteos İzmirliyan'ın döneminde Hovhannes ve Mıgırdiç Esayan kardeşler tarafından kâgir olarak inşa edilmiştir.[2] Kilise günümüzde ibadete açıktır. https://tr.wikipedia.org/wiki/Kumkap%C4%B1_Surp_Harutyun_Kilisesi
Kumkapı meydanı restoranlar
Kumkapı bir çok balık kebap Restoranlarının bulunduğu gece hayatının güzel geçti şimdi biz
Kumkapı behram Çavuş cami
Behram Çavuş Camii; İstanbul Suriçi Kadırga Şehsuvarbey Mahallesi Kadırga Limanı Caddesi Kumluk Sokak adresinde 1595 tarihlerinde inşa edilmiştir. Cami sadrazam Sokollu Mehmet Paşa döneminde Çavuşbaşı olan Behram Ağa tarafından inşa edilmiştir. Cami daha sonra Hocapaşa yangınında tamamen yanmıştır. 1881 yılında dördüncü ordu komutanı Mustafa Tevfik tarafından yeniden yapılmıştır. 1957 yılında yeniden onarılmıştır. Sokaktan çevre duvarı ile ayrılmış bir avluya girilir. Abdest alma yeri lale devrinden kalmadır. Cami giriş kapısı önünde bir rüzgarlık çıkıntısı sonradan ilave edilmiştir. Harim 109 metrekaredir. Yapının son cemaat yeri yoktur. Yapının çatısı ahşap olup kiremitle kaplıdır. Caminin yüksek yuvarlak kemerli pencereleri vardır. Mihrap alçıdan inşa edilmiştir. Minber ve vaaz kürsüsü ahşaptır. Ayet levhalarının bir kısmı hattat Sami Efendi’ye aittir. Behram Çavuş tarafından yaptırılmış bir de Feriköy’de bir cami bulunmaktadır. https://www.turanakinci.com/portfolio-view/kadirga-behram-cavus-camii/
Esma Sultan Çeşmesi Ve Namazgahı
namazgâhı yaptıran Esma Sultan, Ahmed III’ün kızı, Abdülhamid I’in kardeşi, Sadrazamlıkta bulunan Muhsinzade Mehmed Paşa’nın eşidir.
Üsküplü Yahya Paşa sıbyan mektebi
Üsküplü gazi yahya Paşa ikinci Beyazıt döneminde yaşamış devlet adamıdır Bosna beyi 1481’de Rumeli Beylerbeyi 1504’te kubbe veziri olmuştur 1501’de ikinci Beyazıtın kızı hüma hatun evlenmiştir 1506 yılında vefat etmiştir
Rüstem Ağa Çardaklı Hamam ve Çeşmesi
Kadırga semtinde Küçük Ayasofya Camii yakınında bulunmaktadır. Kapısı üstündeki Arapça üç satırlık kitâbe ile İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri’nden anlaşıldığına göre Sultan II. Bayezid devrinde yaşayan Kapıağası Hüseyin Ağa (kitâbede Bey) tarafından yaptırılmıştır. Kitâbedeki tarihe göre 909’da (1503-1504) inşa edilmiştir. Aydın Yüksel bu tarihi 907 (1501-1502) olarak okumuştur. Tahrir defterindeki kayıtta, vakfiyesinin 913 Cemâziyelâhir (Ekim 1507) tarihli olduğu ve 42.500 akçe tutarındaki yıllık gelirinin hamama komşu camiye ayrıldığı belirtilmiştir. “Hamâm-ı çifte der nezd-i câmi-i mezbûr” ifadesi de yapının Küçük Ayasofya Camii evkafından olduğunu açık şekilde gösterir. Bu hamamı, ayrıca Amasya’da Kapı Ağası Medresesi ve bedesten, Amasya’nın kuzeydoğusunda Sonisa’da (Sunasa, şimdiki adı Uluköy) cami ile medrese, İstanbul’da kiliseden çevrilme Küçük Ayasofya Camii ile türbe ve zâviye, Çarşıkapı’da mescid, Edirne’de hanlar yaptırmış olan Kapıağası Hüseyin Ağa’nın son derecede zengin olduğu anlaşılmaktadır. Çardaklı Hamam’ın 979 (1571-72) ve 983 (1575-76) yıllarında Mimar Ömer b. Velî tarafından tamiri yapılmış, 1009’daki (1600-1601) tamiri ise Mehmed b. Üveys’e havale edilmiştir.
Küçük Ayasofya cami
Küçük Ayasofya Camii, İstanbul'un Küçük Ayasofya semtindeki cami. Bizans (Doğu Roma) İmparatoru I. Justinianus ve karısı Theodora tarafından 527-536 yılları arasında Aya Sergios ve Bachos Kilisesi (Yunanca: Eκκλησία τῶν Άγίων Σεργίου καί Βάκχου ὲν τοῖς Ὸρμίσδου) adıyla yaptırılan kilise 1497'de sultan II. Beyazıt Topkapı Sarayı Darüssaade ağası Hüseyin Ağa döneminde camiye çevrilmiştir. Temelinde 3 metreye 1,8 metrelik blok taşlar kullanılmıştır. 8 köşeli ana kubbesi bulunmaktadır. İstanbul'un en eski Bizans Dönemi yapısı olarak bilinir. Bahçesinin güney kısmında 24 odalı geniş bir bahçesi ve ortasında şadırvanı olan Hüseyin Ağa Medresesi yer alır. Medrese Yesevi Vakfı tarafından restore edilmiş ve Türk el sanatlarının hizmetine verilmiştir. Yakınında Kesikbaş Hüseyin Ağa türbesi yer alır. Yapı 1836 ve 1956 yıllarında iki onarım görmüş, muhtelif kurşun ve sıvaları yenilenmiş, tek minaresi önemli ölçüde onarılmıştır. Söylencelere göre kilise ismini I. Anastasius'un Doğa Roma İmparatoru olduğu zamanda gerçekleşen bir olaydan alır. I. Anastasius devrinde imparatora karşı bir toplumsal ayaklanma gerçekleşir ve bu isyana I. Justinianus'un da adı karışır. Bunun üzerine, I. Justinianus imparator tarafından idam cezasına çarptırılır mamafih hükümün gerçekleşeceği sabahtan önceki gece Aziz Sergius ve Aziz Bacchus imparator I. Anastasius'un rüyasına girerler ve I. Justinianus'un lehinde tanıklık ederler. Bu rüya yahut görü imparatora, verilen hükmün hakkaniyeti üzerine tekrar düşünmesine sebebiyet verecek derecede tesir eder. I. Anastasius verdiği karardan vazgeçerek I. Justinianus'u bağışlar. I. Justinianus tahta çıktıktan sonra, I. Anastasius tarafından hayatının bağışlanması kararına mucip olan Azizlere şükran borcunu ödemek için bir adak kilisesi olarak Aziz Sergius ve Aziz Bacchus adına halihazırda Küçük Ayasofya Camii olarak hizmet veren kiliseyi inşa ettirir.[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%BC%C3%A7%C3%BCk_Ayasofya_Camii
Bukoleon sarayı müzesi
Marmara Denizi kıyısında, Hipodrom'un güneyinde, Aya Sergios ve Bachos Kilisesi'nin doğusundadır. UNESCO'nun Dünya Mirasları listesinde bulunmaktadır. İsmini, VII. Konstantinos (h. 912-959) tarafından yaptırılan ve sarayın imparatorluk iskelesinin önünde bulunan aslan ve boğanın mücadele sahnesinin betimlendiği grup heykelinden alan Bukoleon Sarayı’nın ilk inşası, İmparator II. Theodosius (h. 408-450) Dönemi’ne tarihlendirilir.[a][1] Muhtemelen 5. yüzyılda II. Theodosius tarafından yaptırıldı. Osmanlı sultanı II. Mehmed, 1453 yılında şehre girdiğinde saray ayakta ama harap durumdaydı. Sarayın harabeleri kısmen 1873 yılında Sirkeci Garı'na uzanan demiryolu inşası için yıkıldı. Bukoleon Sarayı, yönetime gelmeden önce eşi Theodora ile burada oturan I. Justinianus tarafından kullanılıp restore edilmiştir. I. Justinianus, imparator olduktan sonra da burayı Büyük Saray kompleksine dahil etmiştir. Saray, Theofilos (h. 829-842) döneminde kapsamlı bir şekilde restore edilmiştir.[b] II. Nikiforos (h. 963-969) da Büyük Saray kompleksinin savunma duvarları ile çevirtilmesi sırasında Bukoleon Sarayı’nın deniz cephesini Fener Kulesi’nden başlayarak [2] sur duvarlarıyla güçlendirmiştir. Ayrıca buraya ambar gibi ek yapılar da yaptırmıştır.[3] Günümüzde saraya ait deniz surları üzerindeki kalıntıların önemli bir kısmı 10. yüzyıla aittir. https://tr.wikipedia.org/wiki/Bukoleon_Saray%C4%B1
Sfendon Duvarı
Roma İmparatorluğu'nun İstanbul'da günümüze kalan miraslarından Sfendon duvarı, Roma'da Circus Maximus'tan esinlenerek 200 yıllarında yapımına başlanan, 324-337 arasında Konstantin tarafından inşa edilen hipodromun bir parçasıydı.
Nakilbent camii
Nakilbent Camii‘yi Çandarlı Halil Paşa’nın silahtarı Hacı Hasan Ağa yaptırmıştır. 2. Bayezid’in saltanatı döneminde (1481-1498) rastlamaktadır. Camii, burada bulunan bir mahzen üzerine inşa edilmiştir. Bu mahzen daha sonra soğuk hava deposuna çevrilmiştir. Nahilbent Camii olarak da bilinir. 1912 yılında meydana gelen yangında cami, harabeye dönmüş ve yıllarca böylece kalmıştır. Ancak son yıllarda halk arasından toplanan para ve yardımlarla cami onarılarak tekrar ibadete açılmıştır. Nakilbent Camii duvarları moloz taşlarla örülmüş, kemerler tuğladan yapılmıştır. Beş mermer basamakla beş aralıklı son cemaat yerine çıkılmaktadır. Ahşap bir kapıdan asıl ibadet mahalline geçilir. Kapının bulunduğu duvar boyunca 5 metre genişliğinde üst minber yapılmıştır. Mihrap mermerden, minber ve kürsü ahşaptır. Avluda imam lojmanı olup, sol tarafta abdest alma yeri ve tuvaletler bulunmaktadır. Minaresi tek şerefeli olup, bir sıra kesme taş, bir sıra tuğla olarak yapılmıştır. Duvar kalınlıkları bir metre kadar olup, cami alanı 300 m²’dir.
Nakilbent sarnıcı
Nakilbent Sarnıcı, İstanbul’da Sultanahmet’te bulunmaktadır. Sarnıç Nakilbent sokağında Nakkaş Halıcılık’ın hemen altında bulunmakta ve ücretsiz ziyaret edilebiliniyor. Sarnıç, 6. yüzyılda I. Justinianos zamanında yapıldığı tahmin edilmekte. içersinde hipodromla ilgili çeşitli bilgiler İçeren bir sanat galerisi var
Sokullu Mehmet paşa cami
Sokollu Mehmet Paşa Külliyesi, Mimar Sinan'ın İstanbul Kadırga'da Şehit Mehmet Paşa yokuşunda bulunan ve cami ile külliyeden oluşan bir eseri. Sinan'ın en güzel eserlerinden biri sayılır. Üç padişaha sadrazamlık yapan Sokollu Mehmet Paşa adına 1571'de karısı tarafından yaptırılmıştır. Dik yokuşlardan oluşan sokakların arasında kurulan külliye, bu güçlükten plan olarak da yararlanmış, üç sokaktan ve üç farklı kottan girilen külliyenin avlusuna merdivenlerle ulaşılarak pek sık rastlanmayan bir zenginlik yaratılmıştır. Avluda mermer bir şadırvan yer alır. Çevresinde medresenin bölümleri bulunur. Camide, İznik çinileri ve orijinal kalem işleri de bulunmaktadır. Sultanahmet Camii ile Küçük Ayasofya Camii arasındaki Kadırga yokuşunda 2 metrelik duvarla çevrili bir alanda yapılmış olan caminin banisi Sokollu Mehmet Paşa, mimarı Mimar Sinan'dır. Eğimli bir arazide, tek minareli, tek kubbelidir. Sokollu Mehmet Paşa'nın İstanbul'da iki yerde kendi adını taşıyan camilerden biridir. Öteki cami, Azapkapı'daki Sokollu Mehmet Paşa Camii'dir. Sultanahmet Camii önündeki At Meydanı'ndan Kadırga'ya inen Şehit Mehmet Paşa yokuşu üzerindedir. Aynı yokuşun sonunda Küçükayasofya Camii bulunmaktadır. Üç dış kapıdan mermer taşlı avluya girilir. Avlunun ortasında kubbeli bir şadırvan ve etrafında medrese odaları bulunmaktadır. Son cemaat yeri platformu sağlı sollu uzanır ve ortada caminin orta büyüklükteki giriş kapısından camiye girilir. Mihrap çevresinde insan boyundan büyük iki mum ve mihrap üzerinde hat sanatlı çini süsleme boydan boya kaplıdır. Caminin ses ve aydınlatma sistemi her Sinan camiindeki gibi mükemmeldir. Giriş sahını sağ ve soldan ikinci kata çıkar. Bu caminin mihrap, minber, kubbe bölümlerinde Hacerülesved parçaları gömülüdür. Caminin kuzeyinde şerefe kısmından üstü yıkılmış eski bir tuğla minare vardır. Sultanahmet tarafındaki avlu kapısından ve bu kapının karşı tarafındaki kapı ile kıbleye bakan merdivenli kapıdan girildiğinde üç kapıdan da medrese revakından geçerek avluya girilir. İlk iki kapı girişinde mezarlıklar vardır. https://tr.wikipedia.org/wiki/Sokollu_Mehmed_Pa%C5%9Fa_K%C3%BClliyesi_(Kad%C4%B1rga)
Buhara Özbekler tekkesi
1692 yılında yaptırılan Buhara Özbekler tekkesi 17. asırda türkistandan gelen hacı adaylarının uğrak yeri de tekin ilk büyük onarımı 1887’de ikinci abdülhamit tarafından yaptırılmıştır
Helvacıağa İskenderpaşa cami
Sultanahmet, Ayasofya Mahallesi, 122 ada, 15 parselde bulunan ve 1546 yılında inşa edilen Mescid’in bânîsi ve vâkıfı Kanûnî Sultan Süleyman’ın Helvacıbaşısı İskender Ağa’dır. Eser, Helvacıbaşı Mescidi, İskender Ağa Camii olarak ta anılır.
Keçecizade Fuat Paşa cami ve türbesi
Sultanahmet semtinde Binbirdirek mahallesinde, Klodfarer caddesiyle Peykhane sokağının kesiştiği köşede bulunmaktadır. Sadrazam Keçecizâde Fuad Paşa (ö. 1869) tarafından Uzun Şücâ‘ Mescidi’nin yerinde yaptırılmıştır. Bu mescidin Fazlı Paşa Sarayı Mescidi ile aynı yapı olduğu tahmin edilmektedir. Bazıları, burada birbirine komşu olarak üç tane Uzun Şücâ‘ Mescidi’nin varlığını kabul ederse de bu görüşe katılmak mümkün değildir. Fâtih Sultan Mehmed zamanında “şâtırbaşı” olan Uzun Sücâ‘ın yaptırıp vakfiyesi 882 Muharreminde (Nisan 1477) tescil edilen mescid, 27 Rebîülâhir 1282’de (19 Eylül 1865) çıkan Hocapaşa yangınında yanmıştı. Fuad Paşa bu felâketin arkasından Divanyolu caddesini genişletip imar ettirirken yanmış olan mescidin kalıntılarını da bütünüyle ortadan kaldırarak yerine kendi adını taşıyan yeni bir cami yaptırmıştır. Cami, üstünü sağır bir kubbenin örttüğü sekizgen planlı bir binadır. Muntazam işlenmiş taş örgülü mimarisi ve kabartma halinde bütün cepheleri kaplayan bezemeleriyle Türk yapı geleneklerine tamamen aykırı düşen ve belirli bir üslûba girmeyen bir görünümdedir. Bu sebeple yerli azınlıklardan veya Levanten bir mimar yahut kalfanın eseri olması muhtemeldir.
Şerefiye sarnıcı
Yaklaşık 1600 yıllık geçmişiyle İstanbul’un Tarihî Yarımada içerisinde bulunan en eski su yapılarından olan Şerefiye Sarnıcı’nın, bir yapım kitabesi bulunmamakla birlikte mimari özelliklerinden yola çıkılarak 2. Theodosius (408 - 450) döneminde yapıldığı öngörülüyor.
Binbirdirek sarnıcı
Binbirdirek Sarnıcı ya da diğer adıyla Filoksenos Sarnıcı (Yunanca: Κινστέρνα Φιλοξένου kinsterna Philoxenou), İstanbul'daki ikinci büyük sarnıçtır. Antik Bizans kaynaklarına göre 4. yüzyılda yapılmıştır. İçinde 224 sütun bulunan, 3584 m2 büyüklüğündeki sarnıç zamanla kurumuş ve 16. yüzyıldan itibaren atölye olarak kullanılmıştır. Sarnıçtaki sütunlar, üst üste bindirilmiş iki gövdeden meydana gelmekte, üstlerinde hiçbir işleme bulunmayan kesik piramit biçiminde başlıklar bulunmaktadır. Sütun gövdelerine işlenmiş Yunan harflerinin, sarnıcın yapımında çalışan ve sütunları işleyen taşçıların işaretleri olduğu bilinir. Hipodromun batısında yer alır. Yakın yıllarda temizlenerek yanından geçen yola bir galeri ile bağlanmıştır. Kolay gezilen, enteresan ve güzel bir diğer ziyaret yerine dönüştürülen sarnıç 64 x 56 metre boyutundadır. 4. yüzyılda Bizans İmparatoru I. Konstantin devrinde, Roma kökenli senatör Philoksenos tarafından yaptırılmıştır. 224 adet orijinal sütundan 212 adedi günümüze gelmiştir. Kalın duvarların çevrelediği mekanın tuğla tonozları, bunları taşıyan, bir ara bölme ile bindirilmiş çifte sütünlar ve işlemesiz başlıkları enteresan görüntüler sergilemektedir. Küçük satış reyonları kafe ve sergi alanları ile sarnıcın ortasında yer alan, sütunların orijinal boyunun görülebildiği çukur bölüm, tadilat sırasında yapılmıştır.
Örme dikilitaş
Örme Dikilitaş, (ayrıca Konstantin Dikilitaşı olarak da bilinir) Yılanlı Sütun'un yanında Sultanahmet Meydanı'nın güney tarafında bulunur. 32 metrelik dikilitaş kaba kesilmiş taştan VII. Konstantinos tarafından yaptırılmıştır. Yapım tarihi tam olarak bilinmemektedir, fakat 10. yüzyılda VII. Konstantinos tarafından tamir edilmesinin ardından onun ismiyle anılmaya başlamıştır. O tarihlerde, söylendiğine göre VII. Konstantinos'un dedesi I. Basileios'un zaferlerini resmeden yaldızlı tunç plakalarla kaplıydı, ayrıca dikilitaşın üstünde bir küre bulunmaktaydı. Ancak söylentilere göre Dördüncü Haçlı Seferi sırasında yaldızlı tunç plakalar haçlılar tarafından çalınmıştır ve eritilmiştir.
Burmalı yılanlı sütun
Yılanlı Sütun veya Burmalı Sütun (Yunanca: Τρικάρηνος Ὄφις Τrikarenos Οphis), İstanbul’un Sultanahmet semtinde yer alan Hipodrom'dan (bugünkü At Meydanı) kalan, birbirine dolaşmış üç piton yılanının tasvir edildiği bronzdan yapılmış Antik Yunan anıtı. İstanbul’un klasik döneminden günümüze kadar ulaşmış en eski büyük boyutlu anıttır. 29 boğumu günümüze ulaşan bronz sütun, MÖ 479'da Pers ordusu karşısında birleşen Yunan şehirlerinin kazandığı zafer anısına yapılmış ve Delfi'deki Apollo mabedine dikilmişti. Eserin İstanbul’a İmparator Konstantin tarafından 324 yılında getirildiği kabul edilir. Şehri böceklere ve sürüngenlere karşı korumak için büyülü güçlere sahip olduğuna inanılırdı. Günümüze 5metrelik bölümü gelebilmiştir; alt ve üst kısmı kırıktır. Yılanlı Sütuna ait yılan kafalarından ikisi kayıptır; üçüncü kafa İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndedir. https://tr.wikipedia.org/wiki/Y%C4%B1lanl%C4%B1_S%C3%BCtun
Theodosius dikilitaş obelisk
Dikilitaş ya da Theodosius Dikilitaşı, Sultanahmet Meydanı'nın güney tarafında, Yılanlı Sütun'un yanında bulunan bir Antik Mısır dikilitaşıdır. MS 390 yılında Roma imparatoru I. Theodosius tarafından Mısır'dan getirilerek şimdiki yerine dikilmiştir. Dikilitaş ilk olarak Mısır firavunu III. Thutmose tarafından MÖ 15. yüzyılda yaptırılmış ve Karnak tapınağının yedinci pilonunun güneyine dikilmişti. Roma imparatoru II. Constantius MS 357 yılında dikilitaşı tahtta bulunuşunun 20. yılı onuruna Nil ırmağı üzerinden İskenderiye şehrine getirtti. Daha sonra, MS 390 yılında imparator I. Theodosius dikilitaşı gemi ile İstanbul'a getirterek Hipodrom'da şimdiki yerine diktirdi.[1] Dikilitaş kırmızı Asvan granitinden yapılmıştı ve orijinal yüksekliği 30 m idi. Ama ya nakliye sırasında ya da şimdiki yerine yerleştirilirken alt bölümü tahrip olduğu için bugünkü yüksekliği 18,45 m'dir (kaidesi ile birlikte 24,87 m). Ağırlığı yaklaşık olarak 200 ton'dur. https://tr.wikipedia.org/wiki/Dikilita%C5%9F_(Sultanahmet)
Eufemia Martirionu
Antik hareket onu hıristiyan döneminde azize olarak tanınan Eufemia inancı yüzünden 16 Eylül 303’te öldürülmüştür. Eufemia nın hakedonda şehrin dışında ailesininin yaptırdığı bir mezar binası Martiriona gömülmüştür Azize Eufemia Kilisesi Hipodrom'un Azize Euphemia Kilisesi (ta Antiochou olarak da bilinir[4]). Muhtemelen 7. yüzyılda Antiochos sarayının altıgen salonunda kurulmuştur. Sasaniler'in işgali sırasında Kalkedon'da bulunan orijinal kilise yıkılmıştır, orada bulunan kutsal emanetler güvenli bölge olarak görülen Konstantinopolis'e taşınmıştır.[7][8] Bizans İkonoklazmı sırasında bina din dışı amaçlarla silah ve gübre deposu olarak kullanılmıştır.[9] Söylencelere göre, İmparator III. Leon (717–741 arası hükümdar) ya da oğlu V. Konstantinos, (741–775 arası hükümdar) Azizlere ait kemiklerin denize atılmalarını emretmişlerdir. Kemikler, iki dindar kardeş tarafından kurtarılmış ve Limni adasına götürülmüştür. Buradan, 796 yılında imparatoriçe İrini (797–802 arası hükümdar) tarafından geri getirilmişlerdir.[10] Kilise, Bizans İmparatorluğu'nun sonuna kadar ayakta kalmıştır, geç 13. yüzyılda Palaiologus tarzı fresklerle yeniden dekore edilmiştir.[7] Fresklerde Azize Euphemia yaşantısı konu olarak işlenmiştir. Romalı Euphemianın hristiyanlığı kabul ettikten sonra Romalılar tarafından yapılan işkenceler görülmektedir.
Antiochos Sarayı
Antiyohos Sarayı Pers kökenli bir saray görevlisi olan Antiochos'un meskeni olarak inşa edilmiştir. Antiochos, II. Theodosius (408–450 arası hükümdar) döneminde etkili bir görevliydi. Cubicularius (saray nazırı) olarak, genç imparatorun öğretmeni olmuş ve sonunda praepositus sacri cubiculi makamına yükselmiş ve Patricius unvanı almıştır.[2] Baskıcı davranışları ve genç imparatorun üzerindeki etkisi, imparatorun kızkardeşi Pulcheria tarafından düşürülmesine (tarih tartışmalıdır) neden olmuştur, ancak sarayına dönüp orada yaşamasına izin verilmiştir. Başkent politikasında, tamamen gözden düşüp yaklaşık 439 yılında düşük bir memur olmasına kadar kadar, aktif olmuştur.[3] Bunu takiben imparator, saray dahil mallarına el koymuştur.[4] Saray, ilk 1939 yılında Hipodrom'un kuzaybatısında St Euphemia'nın hayatını anlatan fresklerle beraber keşfedilmiştir. 1942 yılında, Alfons Maria Schneider tarafından yapılan sonraki kazıda yarım bir kubbeye açılan altıgen bir salon ortaya çıkarılırken, 1951–52 yıllarında, R. Duyuran tarafından yapılan kazıda sütun altında bulunan hitabede "Antiochos'un praepositus" yazısı sitenin kimliğinin belirlenmesine neden olmuştur.[4][5] Sitede bulunan tuğlalarda bulunan mühürler temel alınarak, J. Bardill yapım tarihinin 430'dan daha önce olamayacağını önermiştir. https://tr.wikipedia.org/wiki/Antiohos_Saray%C4%B1
Alman Çeşmesi
Rus ekranı ve alman imparatoru ikinci wilheim in 1898 yılında Türkiyeye yaptığı ikinci ziyaretin anısına ithaf edilmiş bir anıttır Alman Çeşmesi (Almanca: Deutscher Brunnen), İstanbul'daki Sultanahmet Meydanı'nda, Sultan I. Ahmed Türbesi'nin karşısında yer alan çeşme. Alman İmparatoru II. Wilhelm'in Sultana ve İstanbul'a hediyesidir. Almanya'da yapılıp 1901'de İstanbul’daki yerine monte edilmiştir. Neo-Bizanten üslubunda bir çeşmedir; içeriden altın mozaikle süslüdür. Alman Çeşmesi, Türkiye'ye üç kez gelen İmparatorun 1898'de İstanbul’a ikinci kez gelişinin anısına ithaf edilmiştir. İlk gelişinde 1889 Osmanlı ordusuna Alman tüfeklerinin satışını sağlayan II. Wilhelm, ikinci İstanbul ziyaretinde Bağdat Demiryolu'nun Alman firmalarına verilmesi vaadini almıştı. Bu ziyaretin anısına Alman hükûmeti tarafından yaptırılan çeşme, imparatorun bir deseninden yola çıkarak düzenlenmiştir. Yapımına 1899'da başlanan çeşmenin 1 Eylül 1900'de, Sultan II. Abdülhamid'in 25. cülus törenine yetiştirilmesi planlanmıştı. Ancak çeşmenin inşası bu tarihe yetişmeyince. II. Wilhelm’in doğum günü olan 27 Ocak 1901'de görkemli bir tören ile çeşmenin açılışı gerçekleşmiştir. https://tr.wikipedia.org/wiki/Alman_%C3%87e%C5%9Fmesi
Sultanahmet cami
Sultan Ahmet Camii veya Sultânahmed Camiî, 1609-1617 yılları arasında Osmanlı Padişahı I. Ahmed tarafından İstanbul'daki tarihî yarımadada, Mimar Sedefkâr Mehmed Ağa'ya yaptırılmıştır.[1] Cami mavi, yeşil ve beyaz renkli İznik çinileriyle bezendiği için ve yarım kubbeleri ve büyük kubbesinin içi de yine mavi ağırlıklı kalem işleri ile süslendiği için Avrupalılarca "Mavi Camii (Blue Mosque)" olarak adlandırılır. Ayasofya'nın 1935 yılında camiden müzeye dönüştürülmesiyle, İstanbul'un ana camii konumuna ulaşmıştır. Aslında Sultanahmet Camii külliyesiyle birlikte, İstanbul’daki en büyük eserlerden biridir. Bu külliye bir cami, medreseler, hünkar kasrı, arasta, dükkânlar, hamam, çeşme, sebiller, türbe, darüşşifa, sıbyan mektebi, imarethane ve kiralık odalardan oluşmaktadır. Bu yapıların bir kısmı günümüze ulaşamamıştır. Yapının mimari ve sanatsal açıdan dikkate şayan en önemli yanı, 20.000'i aşkın İznik çinisiyle bezenmesidir.[2] Bu çinilerin süslemelerinde sarı ve mavi tonlardaki geleneksel bitki motifleri kullanılmış, yapıyı sadece bir ibadethane olmaktan öteye taşımıştır. Caminin ibadethane bölümü 64 x 72 metre boyutlarındadır. 43 metre yüksekliğindeki merkezi kubbesinin çapı 23,5 metredir. Caminin içi 200'den fazla renkli cam ile aydınlatılmıştır.[3] Yazıları Diyarbakırlı Seyyid Kasım Gubarî tarafından yazılmıştır. Çevresindeki yapılarla birlikte bir külliye oluşturur ve Sultanahmet, Türkiye'nin altı minareli ilk camiidir. https://tr.wikipedia.org/wiki/Sultanahmet_Camii
Ayasofya cami
Ayasofya (anlamı: 'Kutsal Bilgelik'; Grekçe: Ἁγία Σοφία, romanize: Agia Sofia) veya resmî olarak Ayasofya-i Kebîr Câmi-i Şerîfi, eskiden Kutsal Bilgelik Kilisesi ve Ayasofya Müzesi, İstanbul'da yer alan bir cami, eski bazilika, katedral ve müze. Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından, 532-537 yılları arasında İstanbul'un tarihî yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedrali olup 1453 yılında İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra II. Mehmed tarafından camiye dönüştürülmüştür. Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1934 yılında yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile müzeye dönüştürülmüş, kazı ve tadilat çalışmaları başlatılmış ve 1935-2020 yılları arasında müze olarak hizmet vermiştir. 2020 yılında ise müze statüsü iptal edilerek cami statüsü verilmiştir. Ayasofya, mimari bakımdan merkezî planı birleştiren kubbeli bazilika tipinde bir yapı olup kubbe geçişi ve taşıyıcı sistem özellikleriyle mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak ele alınır. Hristiyanlar için hem sembolik hem de eksen olma anlamının yanında, turistik ve ruhsal bir çekim merkezidir. Ayasofya adındaki "Aya" sözcüğü "kutsal" anlamına gelir. "Sofya" sözcüğü ise Grekçede "bilgelik" anlamındaki sophos sözcüğünden gelir.[4] Dolayısıyla "Aya Sofya" adı Yeşua'ya (İsa) atfen "Kutsal Bilgelik" ya da "İlahî Bilgelik" anlamına gelmekte olup Hristiyan ilahiyatında Tanrı'nın üç niteliğinden biri sayılır.[5][6] Miletli İsidoros ve Trallesli Antemius'un[3][7] yönettiği Ayasofya'nın inşaatında yaklaşık 10.000 işçinin[8][9][10] çalıştığı ve I. Jüstinyen'in bu iş için büyük bir servet harcadığı belirtilir.[11] Bu çok eski binanın bir özelliği, yapımında kullanılan bazı sütun, kapı ve taşların binadan daha eski yapı ve tapınaklardan getirilmiş olmasıdır.[12][13] Bizans İmparatorluğu döneminde Ayasofya, büyük bir "kutsal emanetler" zenginliğine sahipti. Bu emanetlerden biri de 15 metre yüksekliğindeki gümüş ikonostasisti.[not 1][14] Kostantiniyye Patriği'nin patrik kilisesi ve Doğu Ortodoks Kilisesi'nin bin yıl boyunca merkezi olan Ayasofya, 1054 yılında Patrik I. Mihail Kirularios'un Papa IX. Leo tarafından aforoz edilmesine şahitlik etmiş olup bu olay, genel olarak Schisma'nın, yani Doğu ve Batı kiliselerinin ayrılmasının başlangıcı sayılır. 1453'te kilise camiye dönüştürüldükten sonra mozaiklerinden insan figürleri içerenler tahrip edilmemiş (içermeyenlerse olduğu gibi bırakılmıştır), yalnızca ince bir sıvayla kaplanmış ve yüzyıllarca sıva altında kalan mozaikler, bu sayede doğal ve yapay tahribattan kurtulabilmiştir. Cami, müzeye dönüştürülürken sıvaların bir kısmı çıkarılmış ve mozaikler yine gün ışığına çıkarılmıştır. Günümüzde görülen Ayasofya binası, aslında aynı yere üçüncü kez inşa edilen kilise olduğundan "Üçüncü Ayasofya" olarak da bilinir. İlk iki kilise isyanlar sırasında yıkılmıştır. Döneminin en geniş kubbesi olan Ayasofya'nın merkezî kubbesi, Bizans döneminde bir kez (7 Mayıs 558) çökmüş,[15][16] Mimar Sinan'ın binaya payandaları eklemesinden itibaren de hiç çökmemiştir. https://tr.wikipedia.org/wiki/Ayasofya
Sultan III. Ahmet Çeşmesi
III. Ahmet Çeşmesi, İstanbul'da Topkapı Sarayı'nın giriş kapısı ile Ayasofya arasında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın önerisiyle III. Ahmed tarafından Perayton isimli bir Bizans çeşmesinin yerine inşa ettirilen çeşmedir. Türk rokoko tarzının en güzel örneklerinden olan çeşmenin yapım tarihi 1728'dur. Mimar Ahmet Ağa tarafından yapılmıştır. Çeşme köşeleri yumuşatılmış dikdörtgen bir plandadır. Köşelerde sebiller bulunan çeşme üzeri ahşap saçaklı bir çatı ile kapatılmıştır. Üst örtüde dıştan görülebilen kubbeler sadece görünüm amacı ile yapılmıştır. On dört kıtalık Kayseri ve Halep kadısı şair Seyyit Hüseyin Vehbi bin Ahmet'e ait kaside, sebillerin ve her kenarda bulunan çeşmelerin üzerine ta'lik hatla yazılmıştır.[1] Üstte mukarnaslı bir kuşak, onun üzerinde de çini bir kuşak yer alır. Bu çiniler hem klasik motifleri hem de lale ve akantüs yaprakları gibi Avrupai motifleri ihtiva eder. Vazo içindeki çiçek motifleri batılılaşma ile Osmanlı bezemesinde görülmeye başlamıştır. III. Ahmed kütüphanesinde de bu çeşmedekine benzer süslemeler yer almaktadır. https://tr.wikipedia.org/wiki/III._Ahmet_%C3%87e%C5%9Fmesi
Soğuk Çeşme sokağı
Soğukçeşme Sokağı İstanbul'un Sultanahmet semtinde yer alan, üzerinde tarihsel evlerin bulunduğu küçük bir sokaktır. Ayasofya ve Topkapı Sarayı arasında yer alan bu sokak trafiğe kapalıdır. Soğukçeşme Sokağı adını yine bu sokakta bulunan, III. Selim dönemine ait 1800 tarihli mermer bir Türk çeşmesinden almıştır. Soğukçeşme Sokağının ilk kez 18. yüzyılda biçimlendiği tahmin edilebilir. Bu düşünceyi doğrulayan iki kanıttan biri, bugun İstanbul Kitaplığı olarak yeniden inşa edilmiş olan en büyük parsele sahip evin tapusuna ait araştırmada, 18 Şaban 1198 (7 Temmuz 1784) tarihli eski bir alım satım belgesinin bulunmasıdır. İkinci kanıt, sarnıç cephesine monte edilen ve sokağa adını veren çeşmenin yazıtının 1800 tarihini taşımasıdır. Burada tarihi 18. yüzyıldan daha eskiye giden bir yerleşim olsaydı, bir su hayratının da önceden yapılacak olduğu kabul edilebilir.[1] 1840’lı yıllarda Ayasofya’yı restore etmiş olan İtalyan-İsviçreli mimar Fossati Kardeşler'in, Sultan Abdülmecid'e sunduğu albümde yer alan bir litografyası var. Hem mimar hem ressam olan sanatçının Ayasofya minaresinden yaptığı bir resimde sur önünde yer alan evler görülüyordu. 1840'lı yıllarda Ayasofya'yı restore etmiş olan Fossatini'nin, Sultan Abdülmecid'e sunduğu albümde yer alan bir litografyası vardır. Hem mimar hem ressam olan sanatçının Ayasofya minaresinden yaptığı bir resimde sur önünde yer alan evler görülüyordu. Burada oturan nüfus, karşıdaki Ayasofya ve arkadaki Topkapı Sarayı ile ilgili kişilerdi. Saray kapısı tarafındaki birinci ev Naziki Tekkesi şeyhinin hanesiydi. Zamanla ve özellikle hanedanın Dolmabahçe Sarayı'na taşınmasından sonra bu sosyal dokuda değişim olmuş İstanbul’un orta sınıf tabakasından diğer aileler de ev sayısı sınırlı olan bu iç sokağa yerleşmişlerdir. Bunlara bir örnek, sokağın ortasında Ayasofya’nın aşevlerinden eski kapısının tam karşısına gelen Türkiye'nin 6. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün doğduğu evdir. Korutürk’ün babası Şura-yı Devlet azasıydı. Yokuş başındaki sarnıç, tavanına yakın hizada toprak ve moloz dolmuş durumdaydı ve oto tamir atölyesi olarak kullanılıyordu. 20. yüzyılın başına kadar, sadece Soğukçeşme Sokağı'nda değil, Ayasofya’nın arkasında ve hatta önündeki meydanda da evler bulunmaktaydı. 20. yüzyıl başında artan trafik nedeniyle meydanda bulunan evlerde ağır tahribatlar olmuş ve bu evler yıkılmıştır. Fakat Soğukçeşme Sokağı bu trafikten etkilenmediği için bugüne kadar muhafaza edilebilmiştir. https://tr.wikipedia.org/wiki/So%C4%9Fuk%C3%A7e%C5%9Fme_Soka%C4%9F%C4%B1
Caferağa medresesi
Caferağa Medresesi, Kanuni Sultan Süleyman dönemi (1520-1566) Babüssaade ağalarından Cafer Ağa tarafından, 1559 yılında Mimar Sinan (Koca Sinan)’a yaptırılmıştır. Bağımsız medreseler grubuna giren ve günümüze geçirdiği onarımlarla ulaşan medresemiz, 1989 yılında Türk Kültürüne Hizmet Vakfı tarafından restore edilmiştir. Günümüzde; 15 farklı sanat atölyesi, büyük salonu ve huzur verici avlusuyla, Geleneksel Türk Sanatlarının öğretildiği, üretilip sergilendiği ve yerli-yabancı misafirlerini ağırlayan bir sanat merkezi olarak hizmet vermektedir.
Milyon taşı
Bizans İmparatorluğu'nda Konstantinopolis şehrine ulaşan tüm Antik Roma yollarının başlangıç noktası ve dünya üzerindeki diğer şehirlerin bu şehre olan uzaklığının hesaplanmasında kullanılan sıfır noktasıdır. İtalya'da Roma şehrinde bulunan bir diğer anıt olan Milliarium Aureum ile aynı işlevi görmektedir. Bizans'ın yeniden inşası ve başkent kimliğini kazanması esnasında yapılan birçok görkemli anıt gibi İmparator I. Konstantin tarafından 4. yüzyılda yerleştirildiği düşünülür. Milyon ilk yapıldığında dört yöne bakan bir kapı ve bu noktada kesişen yolların üzerine yükselen, dört sütun üzerine oturmuş bir kubbeden oluşmaktaydı. Tetrapylon mimari ismi ile anılan bu yapılar Roma kültürünün önemli öğelerinden biriydi. Milyon anıtının ve kubbesinin üzerinde birçok Bizans dönemine ait heykel ve kabartma bulunmaktaydı ve bu anıtın ihtişamını çok daha fazla arttırmaktaydı. 16. yüzyılda İstanbul'a su taşıyan kemerlerin genişletme çalışmaları esnasında yıkılıp, ortadan kaybolmaya başladığı tahmin edilmektedir. https://tr.wikipedia.org/wiki/Milyon_ta%C5%9F%C4%B1
You can add a comment or review this trail
Comments