SARIYER KOCATAŞ-BELGRAT ORMAN (RİNG 12 KM)
near Büyükdere, İstanbul (Türkiye)
Viewed 337 times, downloaded 9 times
Trail photos
Itinerary description
Yürüyüş Mesafesi:12 km. (tahmini)
Zorluk Derecesi: Orta
Yürüyüş Süresi: 5 - 5.5 saat (molalar dahil)
Buluşma saatimiz 10.00 ile 10.30 arasıdır.
Yürüyüşümüz saat 10:30 da aşağıda konumu olan buluşma noktamızda
(2 Temmuz Parkı) başlayacaktır.
Bitiş saatimiz: 16.00
Buluşma konumu:
https://goo.gl/maps/TETPwuN8q9pycv2w9
Sarıyer Kocataş'tan Ring yaparak tekrar Kocataş'a 12 km. kolay – orta arası doğa yürüyüşü yapacağız.Orman içi patikaları yolları takip ederek Yatık Çınar Ağacını keşfedeceğiz.
Ulaşım: Yenikapı-Hacıosman metro hattı (M2) ile Hacıosman’a gelebilirsiniz. Buradan HM1 Numaralı Otobüs ile Kocataş'a ulaşabilirsiniz. Geriye dönüş için Kocataş'tan kalkan HM1 ile Hacıosman metrosuna ulaşım sağlayabilirsiniz.
Kendi araçlarıyla gelecekler için, Kocataş'a direk gelerek aracınızı uygun bir yere park ederek buluşma noktasına gelebilirler.
Konum: https://goo.gl/maps/cjCsokq1NhHgNW2R8
Uyuyan Ağaç (Ahtapot Çınar): İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Araştırma Ormanı'nda yer alan bu anıt ağaç, görünümüyle diğerlerinden ayrılıyor. Çınar, ahtapotu andıran alabildiğince uzun kollara sahip. Türkiye'nin en iyi 10 anıt ağacına da giren bu çınar 700 yaşında. Bahçeköy'de bulunan bu ağaç "Ahtapot Çınar" ile beraber "Uyuyan Ağaç" ismini de kullanmakta. Gidip görmeniz gereken çok güzel bir ağaç.
Bahçeköy/İSTANBUL
Bilezikli Çiftliği / Sariyerdeki Bilezikçi Çiftliği son 50-60 yıl içerisinde Türk Sineması'nda çekilen pek çok filme ev sahipliği yapmıştır. Beklenen Şarkı, Malkoçoğlu, Malkoçoğlu Cem Sultan, Kara Murat Ölüm Fermanı, 2000 Yılın Sevgilisi, Daima Kalbimdesin, Asi Kovboy, Sosyete Şaban çekilen filmlerden bazılarıdır.
Kahvaltı: Evde veya buluşma noktasına gelirken yolda atıştırabilirsiniz.
Öğlen Yemeği: Atıştırmalıklarınızı yanınıza alıyorsunuz. Sandviç, meyve ve kuruyemiş tercih edilmeli.
Otobüs Saatleri: Gidiş ve Dönüş Ringdir. (aynı otobüs)
Hacıosman - Kocataş :
https://www.iett.istanbul/tr/main/hatlar/HM1
Waypoints
Fotoğraf
Kocataş suyu Tesadüfen su buldu Mehmet Şentürk mahalleye 1978'de taşınıyor. Mahalleden bir kaç kişiyle birlikte dolaşırken, tesadüfen yerden su çıktığını görüyorlar. Ama su çok zayıf, böyle zayıf akan bir kaç kaynak daha buluyorlar. Ne yaparız ne deriz diye düşünürken Mehmet Bey'in aklına bir fikir geliyor: Bu suyu evine taşımak. Gidiyor pompa yaptırıyor, motor alıyor. Etraftaki evlerde oturanlar, onun bu çalışmasını görünce birer birer geliyorlar. ‘‘Masrafa ortak olalım bizim eve de getir şu suyu’’ diye. Derken 300 haneye ulaşıyor su isteği, Mehmet Bey, pompayı değiştirmek, motoru büyütmek zorunda kalıyor. O zaman 58 yaşında. Alıyor eline kazmayı ve suyun çıktığı yerlerden evlere kadar boru döşemeye başlıyor. Hem de tek başına. Gece yarılarına kadar, karda kışta çalışıyor. Tam 1300 metre boru yerin altından evlere kadar geliyor. Dokumacılıktan sonra denediği bir kaç iş de olmayınca mahallenin ‘‘su meselesi’’ni kendine iş ediniyor. Canlı dozer O yıllarda, henüz Sucu Mehmet lakabı yok, ‘‘canlı dozer’’ diyorlar. Su meselesine getirdiği çözüm sayesinde ise adı Sucu Mehmet'e çıkıyor, çünkü o Kocataş Mahallesi'nin İSKİ'si. İki depo yapıyor, sular orada toplanıyor ve pompayla evlere basılıyor. 10 yıl boyunca mahalledeki evler bu suyu kullanıyor. 10 yıl sonra İSKİ su getiriyor mahalleye. Suyu daha bol olduğu için onu tercih edenler oluyor ama daha pahalı. Sucu Mehmet'in suyunu kullananlar, bugün hane başına ayda 1 milyon 500 bin lira ödüyorlar ve şu anda yaklaşık 200 hane bu suyu kullanıyor. 7 yıl önce biri onu İSKİ'ye şikayet ediyor. İki memur bir mühendis geliyor, evin bahçesinde kuyu arıyor ama bulamıyor. Mühendis, Mehmet Şentürk'e ‘‘Anlat bakalım, neler olduğunu’’ diyor. O da durumu anlatıyor: ‘‘Orada bir çeşme olsaydı gidip kovalarla, bidonlarla doldurup eve gelecektik. Ben herkesi bu zahmetten kurtardım suyu ayağına getirdim. Sonra kitaplara baktım bu su umumi su değil. Umumi ise saat takın dedim. Onlar da tamam biz bunu bir inceleyelim dediler gittiler, bir daha da gelmediler.’’
Fotoğraf
Bilezikçi Çiftliği, İstanbul’un kuzey alanında, Büyükdere sırtlarından Belgrad Ormanı ve tarihi su bentlerine kadar uzanan araziyi kapsar. Çiftlik, 1800’lü yıllarda Darphane Nazırı olan Boğos Bilezikçiyan tarafından kurulmuştur. Çiftliğin bilinen ikinci sahibi ise Mısır Hıdivi İsmail Paşa’nın İstanbul’daki mali işlerine bakan Abraham Paşa’dır. Bu yüzden bazı kaynaklarda çiftlik “Abraham Paşa Çiftliği” olarak da geçer. Abraham Paşa da, çiftliğin ilk sahibi Bilezikçiyan gibi İstanbullu bir Ermeni’dir. Çiftliğin üçüncü sahibi ise yakın tarihin en önemli isimlerinden Enver Paşa ve eşi Naciye Sultan’dır. Enver Paşa’nın I. Dünya Savaşı bitiminde ülkeyi terk etmesinin ardından Mahmut Muhtar Paşa çiftliğin sahibi olmuştur. Özel orman olarak işletilen çiftlik ormanı 1945’te 4785 sayılı kanunla kamulaştırılmış, sahipleri ve Tarım, Orman ve Köyişleri Bakanlığı arasında ormanın mülkiyetine ilişkin dava sürüp gitmiş, bu arada bir kısım arazi şahıslara (önce Şark Deri, sonra Alarko Holding) satılmıştır. Çiftik 1980 yılında İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nin “Eğitim ve Araştırma Ormanı” olarak kamulaştırılmıştır. Bilezikçi Çiftliği’nin içinde, aralarında av köşklerinin de olduğu tam beş konak yer alır. Ayrıca ahırlar, kümesler, çadırlar, çalışanların evleri de bu konakları çevreler. Tarihi Bilezikçi Çiftliği benzerine az rastlanan mimari altyapısı vardır. Çiftlik içindeki köşklerde, Fransa’dan gelen kiremitler, yekpare banyo mermerleri ve Abraham Paşa tarafından yaptırılan açılıp kapanabilen musluklar kullanılmıştır. Ayrıca köşklerde balkonların altına su sarnıçları yerleştirilmiş ve şarap mahzenleri yapılmıştır. Çiftlik sınırları içinde yer alan araziler bugün de ziyarete gidildiğinde görülebilecek Büyük Çınar’ın altındaki kapaktan kolayca kontrol edilen bir sistemle sulanmıştır. Evin içme suyu, İstanbul’un aranan içme sularından olan ünlü Neşet Suyu ve Sultan Suyundan tepelere kurulan sifon sistemiyle ulaştırılmıştır. Çiftlik arazisinde yüzlerce yıllık kaynak suları, 600-700 yaşındaki sayılı “anıt” ağaçların yanı sıra nesli tükenmekte olan pek çok çınar çeşidi de bulunur. Çiftliğin arazilerinde bugün “Londra Çınarı,” “Ahtapot Çınar,” “Doğu Çınarı,” “Saplı Meşe,” “İkiz Çınar” ve “Atlas Sediri” gibi nadir türler vardır. Bilezikçi Çiftliği binaları ve bitki çeşitliliği ile çok önemli olsa da asıl ününü Yeşilçam’dan almıştır. 1953 yılından itibaren Türk sinemasında çekilen pek çok filme ev sahipliği yapmıştır.
Fotoğraf
Bilezikçi çiftliği Sariyerdeki Bilezikçi Çiftliği son 50-60 yıl içerisinde Türk Sineması’nda çekilen pek çok filme ev sahipliği yapmıştır. Cahide Sonku’yla, gencecik Zeki Müren’in başrollerini paylaştığı ünlü film “Beklenen Şarkı”, yine Zeki Müren’in yıllar sonra Belgin Doruk’la başrollerini paylaştığı 1965 tarihli “Hep O Şarkı”, Cüneyt Arkın’ın “kült” serisi “Malkoçoğlu” da Bilezikçi Çiftliği’ni ziyaret eden filmlerden… “Malkoçoğlu Cem Sultan”, “Kara Murat Ölüm Fermanı” bu çiftlikte çekilen heyecanlı filmlerden ikisi… Refik Halit Karay’ın aynı adlı romanından sinemaya aktarılan “2000 Yılın Sevgilisi” yine bu mekânlarda çekilmiş, Hülya Koçyiğit başrolleri Serdar Gökhan’la paylaşıyor. Belgin Doruk’la ilk filmini çeviren Tamer Yiğit’in başrollerini paylaştığı 1962 tarihli “Daima Kalbimdesin”, “Asi Kovboy”, Yılmaz Güney’in 1972 tarihli “Çirkin Ve Cesur”u, Cahide Sonku ve Nuri Altınok’un çevirdiği ve 1968’de Cüneyt Arkın ve Selda Alkor’la tekrar çevrilen “ilk Ve Son”, Muhterem Nur ve Sadri Alışık’ın oynadığı 1953 tarihli “Ben Kahpe Değilim” ünlü ve sinematik çiftliğin unutulmaz filmlerinden… Kemal Sunal’ın başrolünde oynadığı “Sosyete Şaban” filmide bu çiftlikte çevrilmiştir.
Fotoğraf
Yatık Çınar İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Araştırma Ormanı’nda yer alan bu anıt ağaç, görünümüyle diğerlerinden ayrılıyor. Çınar, ahtapotu andıran, alabildiğince uzun kollara sahip. ‘Uyuyan çınar’ olarak da bilinen ağaç 600 yaşında. Bahçeköy.
Comments (1)
You can add a comment or review this trail
Sarıyer’e bağlı Kocataş, eski bir mahalle değil. 1960’ların başında sadece birkaç gecekondudan ibaretmiş. Sırtını ormana dayayan, göz alabildiğine Boğaz manzarasına bakan o birkaç ev, kısa sürede çoğalmış. Kesin sınırları 1987’de tespit edilmiş, aynı yıl 26 Mart’ta da ilk muhtarlık seçimi yapılmış. İlk gelenlerin Trabzonlu olduğu söyleniyor, şimdiyse Türkiye’nin dört yanından göç almış bir yer.